Kıyâme(t) Sûresi ikinci âyette geçer. Bu âyette levvâme nefse yemin edilmektedir. “Levvâme”, özünü eleştiren nefis (kişi)dir. Levvâme, levm kökünden türeyen bir sıfattır. Kendisini ısrarlı bir şekilde kınayan anlamına gelir. Özeleştirinin önemi hissettirilmektedir. Tevbe ile günahlara dönmemeyi, kalbin ışığının kaybolmaması için otokritiğin önemini ihsas ettirir. Mü’min, kendini sürekli özeleştiriye (levme) tâbî tutar; amellerini, eylemlerini gözden geçirir, İlâhî ilkelerin denetiminden geçirerek Rabbinin kulu olduğunu unutmaz. Günahkâr, zâlim, kâfir, fâcir kimseler ise, kendilerini Yaratıcılarından müstağnî görme eğilimindedirler. Nefsini (kendini) levmetmeyenler (kınamayanlar) özlerini eleştiremezler, tutturdukları yolda ilerleme, tüm arzularını giderip dünyadan kâm alma eğilimindedirler. Bu bağlamda Freud’un psikanalitik yönteminin tüm içgüdülerin sınırsızca doyurulması gerektiği esasına dayandığını hatırlanmalıdır. İnsanın hevâsını ilâh edinmesine yol açan bu anlayışla, arzu duyulan her içgüdünün, dürtünün doyurulması amaçlanmıştır.
Levmin, Kıyâme Sûresi bütünlüğündeki anlamı, yeniden diriliş günüyle alâkalıdır. İnsanlar kıyâmet günü “keşke, keşke şöyle yapsaydım...” diye kendilerini kınarlar. Nefs-i levvâme; iyilikler konusunda da kötülükler konusunda da kendisini kınayan, kaçırılan fırsatlar için kıyâmet günü pişmanlık duyan kimse demektir. Levvâme kişiliğindeki insanlar, fiilin kendilerine yüklediği ana görevleri yerine getiren, büyük günahlardan kaçınanlardır. Ancak, bazı etkiler altında bazı kusurlar işlemişlerse de, bir daha bu gibi hatalara dönmeme konusunda kararlılık gösterenlerdir. Mü’minlerin bile bütünüyla hatadan, kusurdan âzâde olması mümkün olmadığından dolayı, önemli olan, istikbârı ve istiğnâyı değil; tevbeyi tercih etmektir (bk. 3/Âl-i İmrân, 135; 53/Necm, 32).