Anlaşmazlığa düşen kimselerin arasını bulmak üzere görevlendirilen kimseye "hakem" denir. Hakem kararlarının uygulanması genellikle tarafların rızasına bağlıdır. Hâkim kararı ise zorla uygulanır. Hakem muamelatın pek çok konularında söz konusu olabilir. İslâm aile hukukunda daha çok eşlerin birbiriyle anlaşamaması halinde başvurulan bir yoldur.
İslâmda karı-koca birbirine iyi davranmak ve iyi niyet kurallarına uymak zorundadır (4/Nisâ, 19). Geçimsizlik halinde erkeğin karısına öğütte bulunması, onu yatağında bir süre yalnız bırakması veya te'dîpte bulunması hakkı vardır (4/Nisâ, 34). Kocanın eşine iyi davranmaması hâlinde, onun zulmünü önlemek için kadının her zaman mahkemeye başvurma hakkı vardır. Hâkim haksızlığı önler, karısına karşı iyi muâmele etmesini kocaya emreder ve öğütte bulunur. Tekerrür hâlinde hâkim onu cezalandırır. Geçimsizlik kimi zaman her iki eşten kaynaklanabilir. Mağdur olan eş hâkime başvurarak hakem yolu ile ara bulma veya boşanma isteğinde bulunabilir.
Hakem tâyini ile ilgili âyette şöyle buyurulur:
"Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsınız, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse, Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak buyurur" (4/Nisâ, 35).
Bu âyette hitap hâkimleredir. Koca, geçimi sağlamaya muvaffak olamamışsa, eşlerden birinin hâkime başvurarak hakem tayinini talep etmek hakkı doğar.
Hakemlerin eşlerin hısımlarından olması daha uygundur. Çünkü eşleri iyi tanır, geçimsizlik sebeplerini bilir ve ara bulmaları daha kolay olur. Fakat hâkimin, hakemleri yabancı kişilerden seçmesi de mümkündür (Âlûsî, Rûhu'l-Beyân, V, 26). Ebû Hanîfe ve Ahmed bin Hanbel'e göre, eşler özel yetki vermedikçe hakemler boşamaya karar veremez. Çünkü onlar vekil durumunda olup verilen yetki dışına çıkamazlar. Ayette hakemlerin yetkisi ise "ıslâh"tan ibarettir. Ancak eşler hakemlere özel yetki vermişse, bu takdirde boşamaları mümkündür. Evlilik düzeninin bozulmasında kusurlu olan eşin özel yetki vermek istemeyeceği açıktır. İmam Şâfiî'nin bu konuda iki görüşü vardır. İlk görüşü Hanefiler gibidir. İkinci görüşüne göre ise, ayetteki hakem, hâkim demektir. Hâkim kendine gelen davayı tarafların rızası olmasa da hükme bağlama yetkisine sahiptir (es-Sâbûn, Tefsru Âyâti'l-Ahkâm, I, 472).
Hakem yolu ile boşanma da tefvîz-i talâkta (kadına boşama hakkı vermek) olduğu gibi, erkekle kadını boşanmada eşit duruma getiren haklardandır. Ancak bu usûl, Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında geniş yer bulamamıştır. Çünkü hâkimler, başvuru hâlinde arabuluculuk (ıslâh) görevini kendileri yapıyorlardı. Hâkem usûlü, boşama değil arabulma müessesesi olarak yaygınlaşmıştı (eş-Şirâz, el-Mühezzeb, II, 74; er-Remlî, Nihâye, VI, 44).
1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi hakem usûlünü geçimsizlikte kusur prensibinden hareketle Mâlikî mezhebine göre düzenlemiştir. Konuya ilişkin 130. madde şöyledir: "Karı koca arasında anlaşmazlık ve geçimsizlik meydana gelip de taraflardan biri hâkime başvurursa, hâkim iki tarafın ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf ailesinden hakem tayin olunacak kimse bulunamaz veya bulunup da hakem olacak vasıflara hâiz olmazsa hariçten münasiplerini tayin eder. Bu sûretle teşekkül eden aile meclisi tarafların iddia ve savunmalarını inceleyerek aralarını ıslâha çalışır. Bu mümkün olmadığı taktirde kusur kocada ise aralarını tefrik eder. Kusur karıda ise mehrin tamamı veya bir kısmı üzerine muhâlaa eyler. Hakemler ittifak edemezlerse hâkim gerekli vasıfları haiz diğer bir hakem heyeti veya taraflara akrabalığı olmayan üçüncü bir hakem tayin eder. Hakemlerin vereceği hüküm kesin olup itiraz edilemez." Aynı kararnâmenin 131. maddesinde; yukarıdaki usûle göre olan boşanmanın bir bâin talâk sayılacağı ve usûlüne göre tescil edileceği belirtilir.
Eşlerin hakem kararına itiraz edememesi, bu hükmün şahitliğe değil, geçimsizlik sebepleri incelendikten sonra hakemlerin takdirine dayanması ile açıklanır (Hukuk-ı Âile Kararnâmesi 130. madde esbâb-ı mucibe layihası, Cerîde-i ilmiye, yıl: 4, sayı: 34, s. 1021 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul 1983, s. 398-400).[1]