Varlıklara 'Sûret' Veren Allah'tır:

 

İnsanı yyaratan Allah (c.c.), ona dilediği gibi bir biçim, dilediği gibi bir şekil verdi. Onun fizik görüntüsünü, organlarını, boyunu-postunu, vücut yapılarını O şekillendirdi. İnsanı meydana getiren hücreleri yaratıp, onları çoğaltarak bir insan haline koydu. O hücreleri şekilden şekle, halden hale, tavırdan tavıra çevirdi. Her durumda ona yeni bir şekil vererek, ona ait dokuları, kemikleri, kasları, damarları, sinirleri ve diğer organları, bu organların her birinin fonksiyonlarını var etti. Her birine ayrı bir görev verdi.  

İnsana ait maddî veya mânevî oluşlar, bedensel ve ruhsal faâliyetler, fiziksel ve psikolojik oluşumlar hep O'nun bilgisiyle ve yaratmasıyla olmaktadır. İnsan, atılmış bir nutfeden değişik evrelerden geçerek meydana geliyor. Sonra ona ait birçok özellikler var ediliyor. Ona akıl, idrâk, düşünce, duyma, anlama, hissetme, acı duyma, tad alma, üzülme, sevinme, bilme ve bildiğini ifade etme gibi çeşitli kabiliyetler veriliyor.

Allah (c.c.) bütün yaratıklara ait 'sûretleri' tıpkı insanı yarattığı gibi yarattı, meydana getirdi. Her birine bir şekil, bir biçim verdi. Bu kadar şekil ve biçimdeki varlıkları ancak sonsuz güç ve ilim sahibi Büyük Yaratıcı yaratabilir. Kur'an diyor ki:  "Andolsun sizi yarattık, sonra size 'sûret-şekil' verdik. Sonra da melekler 'Adem'e secde edin' dedik." (7/A'râf, 11)

O Büyük Yaratıcı, ana rahminde insana dilediği şekli verir. Bu konudaki irâde ve ilim, tamâmen O'na aittir. Bunun anlamı, aynı zamanda şudur: İşte böyle bir biçimde olmanızı, insan olarak yarıtlamınızı dileyen O'dur (3/Âl-i İmrân, 6). Bir başka âyette şöyle deniyor: "Allah, yeryüzünü sizin için bir karar (yaşama) yeri, gökyüzünü de bir binâ kıldı; size sûret verdi, sûretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir." (40/Mü'min, 64; 64/Teğâbün, 3)

İnsanı şekillendiren, bu şekillendirmeyi de (sûreti de) en güzel ve en uygun biçimde yapan Allah (c.c.), şüphesiz yücedir. Allah (c.c.) insana, Kendisinin şekil verdiğini (sûretlendirdiğini) şöyle hatırlatıyor: "Ey insan! Üstün kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan ne? Ki O, seni yarattı, sana düzen içinde bir biçim verdi ve seni i'tidâl (denge, ölçü) üzeere kıldı. Dilediği bir sûrette seni tertip etti (düzene koydu)." (82/İnfitâr, 6-8)

'Sûret' kökünden gelen 'tasvir', şekil ve biçim verme, şekillendirme, resim yapma anlamlarına gelir. 'Tasvir', Türkçe'de; bir şeyi şekil ve sözle anlatma, görebildiğimiz veya hissedebildiğimiz şeyleri bize gösterebilecek, meydanda olmayan ama duyumsanabilen şeyleri duyurabilme yeteneği diye tanımlanmaktadır.

'Tasvir'i, sûret verme anlamında alırsa, şüphesiz en büyük tasvirci Rabbimizdir. Yukarıdaki anlamlar çerçevesinde aynı kelimeyi insanlar hakkında da kullanabiliriz. Nitekim Arapça'da resme ve fotoğrafa 'sûret' denilmektedir. Türkçe'de sûret, bir belgenin, evrakın veya bir yazının aynısına, kopyasına denir. Kaba bir söylenişi olan 'surat' ise, insanın yüzü için kullanılır. 'Tasvir' edene, 'sûret' verene, sûretlendirene 'musavvir' denir. Bu anlamda tek 'musavvir' Allah (c.c.)'tır. Başka hiç kimse hakkında 'musavvir' sıfatı kullanılmaz. Çünkü 'el-Musavvir', yoktan var etme gibi, örneği olmayan, öncesi bulunmayan, yepyeni bir şekillendirme, İlâhî bir biçim vermedir ki, bu da Allah'a ait bir sıfattır. Kur'an, bir yerde Allah'ın ismi olarak 'el-Musavvir'i kullanmaktadır (59/Haşr, 24).

Kıyâmetin kopuşunu ilân edecek olan 'sûr' âleti de 'sûret' kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Bu âlet, sanki bütün insanların yeniden dirilmesiyle, yeniden şekillenmesiyle ilgili bir 'sûretlenme'yi anlatmaktadır. 'Tasvir'in, 'sûret yapma, sûretlendirme', resim veya kabartma şekil ve biçim verme olduğunu hatırlayalım.

İslâm bilginlerine göre iki türlü 'tasvir-sûret' vardır: Birincisi, boyutları olan sûretler, yani heykeller. İkincisi de boyutları olmayan, kâğıt, duvar, kumaş vey abenzeri yüzeylere yapılan sûretler, yani resimler.

Kur'an, çok eski devirlerden beri gelen heykelciliği ve buna ibâdet etmekte olan puta tapıcılığı kesinlikle yasaklamaktadır (5/Mâide, 90). (Hz. Nûh zamanında süs ve saygı için yapılan heykeller, zamanla tapınılan birer put haline gelmişlerdir (71/Nûh, 23-24). İslâm'a göre heykel yapmak, heykele sahip olmak, bunun sanatıyla uğraşmak uygun görülmemiştir. (Çocuk oyuncakları ve benzeri şeyler bu yasağın dışındadır.)

Fotoğraf, gölgeyi hapsetmek sanatı olduğu ve el ile yapılan resimler gibi olmadığı için, kimilerine göre -aşırı saygı ve edep dışı olmamak şartıyla- bir sakıncası yoktur (Yusuf el-Kardavi, İslâm'da Helâl ve Haram, s. 183-201).

El ile yapılan resimlerle (sûretlerle) ilgili farklı görüşler vardır. Tapınılan şeylerin resimlerinin yapılması helâl olmaz. Tabiat manzaraları yapılabilir. Resmi yapan, Allah'ın yaratması sıfatıyla yarışmaya kalkarsa, 'ben de yaratıyorum' derse, bu tehlikelidir. Aşırı saygı duymak üzere birinin, bir ileri gelenin resmini yapması da mubah görülmemiştir. İslâm, tevhid dinidir ve Allah inancının başka bir şeyle zedelenmesine izin vermez. Bu bakımdan Allah'tan başkasına ta'zimi (aşırı saygı ve büyüklemeyi) kesinlikle yasaklar. İnsanlar zaman zaman birilerini aşırı severler, takdis ederler (kutsarlar) ve tapınmaya bile başlarlar.

Günümüzde birtakım ihtiyaçlar, bazı meslekler resim yapmayı gerekli kılmaktadır. Aşırı saygı duymaka, puta tapanlar gibi yapmamak şartıyla bu gibi resimleri yapmak ve kullanmak haram değildir (Y. Kardavi, İslâm'da Helâl ve Haram, s. 201-205). [1]

 


 

[1] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 674-676