Râbıta Nedir?

 

Bu soru, özellikle yakın geçmişten beri pek çok insanın zihnini meş­gul etmektedir. Çünkü ne ilginçtir ki XIX. yüzyılın başlarından bu yana Nakşîbendî Tarîkatı'nın önemli bir kuralı haline getirilmiş bulunan râbıta­nın asıl kaynağı ve içyüzü hakkında (bu tarîkatın çağdaş rûhânîleri de dâhil) hemen hiç kimsenin etraflı bir bilgisi yoktur! 

Tarîkatlar zaten kapalı, mistik kurumlardır. Bu nedenle dış dekorların­ın arka planında gizli kalan ve halk tarafından pek bilinmeyen çok ilginç inanış ve tapınma şekilleri, âyin ve törenler, söylem ve kavramlar vardır. Bunların kaynakları ve amaçları ise hem çok çeşitli, hem de son derece çet­refil, kar­maşık ve mitolojiktir. Türk toplumunun, genelde dünya Müslümanların­dan farklı biçimde gelişmiş olan din anlayışı, büyük ölçüde bu ol­gudan etki­lenmiştir.

Onun için bu bakış açısının temelindeki gerçek nedenleri gün yüzüne çıkarmak ve bu sûretle yüzyıllar önce yapılmış olan birtakım yanlışlıkları düzeltme imkânını bulmak amacıyla bu kurumların ve doktrinlerinin çok esaslı şekilde araştırılması ge­rekir. Çünkü özellikle Türkleri, İslâm adına ta­rih boyunca bu kurumlar yön­lendirmiştir. İşte râbıta, bu mitolojik ve mistik yumağın örgüsü içinde çok önemli bir yer tutmaktadır.

Son yıllarda Türkiye'de yaşanan kavram kargaşası, her ne kadar içinden çıkılmaz bir düşünce kaosunu birlikte getirmişse de, denebilir ki bu durum bazı mistik ve felsefî terimlerin az veya çok deşifre olmasını da sağlamıştır. Kavramlar etrafında tartışmaların kızışmasıyla birlikte, tarîkatların dı­şında kalabilmiş olan birçok kimse, son zamanlarda râbıta hakkında kuş­kuya düştüler ve birtakım arayışların içine girdiler. Bu gelişmelerin sonucu olarak ilginç sorular gündeme geldi. Çünkü İslâm’ın, kitap ve sünnetle belir­lediği ibâdetler bütün Müslümanlarca kesin ve açık şekilde bilinmekte ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bizzat uyguladığı biçimlerde bu ibâdetler bütün dünya Müslümanları tarafından yaklaşık 1500 yıldır uygulanmaktadır. Oysa râbıta, çoğunluğu Türkiye'de yaşayan ve sadece Nakşîbendîler olarak bili­nen bir azınlık tarafından ve büyük ölçüde gizli olarak bir ibâdet havası içinde icrâ edilmektedir.