Sabır, müslümanların dinî vazifelerinden biridir. Kur’an-ı Kerim’de doksanın üzerinde ayet sabırdan bahsetmektedir. Kur’an’da ise sabır daha çok şu anlamlarda kullanılmaktadır.
1- Samimiyetle yapılan ibadet ve işlere devam et
meye,
2- Allah’tan korkarak kötülüklerden uzak durmaya,
3- Felaket ve zorluklar karşısında sızlanmamaya,
tahammül etmektir.
Davet noktasında ise sabır, karşı tarafın yapmış olduğu sözlü ve fiilî saldırılara katlanmaktır. Sabır peygamberlerin özelliklerinden biridir. Onlar ancak sabır ve sebat ile davet yolunda yürüyebilmişler ve başarıya ulaşabilmişlerdir. Sabır her insan için lüzumludur, bir insan istediği her şeye ancak sabretmek sûretiyle ulaşabilir. Sabır bir müslüman için büyük bir zarurettir; çünkü müslüman kötülüklere karşı kendine hakim olmak zorundadır, nefis ise kötülüklerden zevk almaktadır. İnsan ancak büyük bir sabır ve irade gücü ile kendini frenleyebilmekte ve kötülüklerden uzak durabilmektedir. Yine müslüman ibadet etmek ve iyi işleri yapmakla sorumlu tutulmuştur. Bunları yerine getirmek nefse hakim olmayı gerektirir ki, bu da ancak sabırla mümkündür. Davetçi için sabır, her insan ve hatta her müslüman için olduğundan daha büyük önem taşır; çünkü nefsiyle mücadele ederek iyilikleri yapmak ve kötülüklerden kaçınmak durumunda olduğu gibi, Allah’a davet sahasında da çeşitli insanlarla karşılaşmak durumundadır. Bunun için davetçi nefis tezkiyesi ve davet yolunda büyük bir sabra ihtiyaç duymaktadır. Davetçi her çeşit çile ve eziyetlerin sözlü ve fiili saldırıların muhatabıdır. Bunlara tahammül, ancak sabır ve sebatla mümkün olur. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashâbının hayatı sabır noktasında eşsiz örneklerle doludur. [1]