Şeriat ve Laiklik:

 

Kur'an'a göre sadece bir tek makbul din vardır. O da Allah'ı birleme (tevhid) ve Allah'a kulluk/ibâdet dini olan İslâm'dır. İslâm kelimesi, dillere göre değişik olsa da, aynı rûhu taşıyan dini (tek hak dini) anlatmaktadır. Bütün peygamberler aynı inanç ve temel yasaları getirmişlerdir. Bu dinin temel niteliği olan tevhid aynı olmakla beraber, şeriat kısmı ulusların şartlarına göre farklılık gösterir. Şeriat ayrılığı doğaldır.

Laikliğe gelince; Din işlerinin devlet işlerinden ayrılması, devlet işlerine dinin karıştırılmaması, devletin dinden bağımsız olması demektir. Laik devlet, bütün dinlere ve dinsizliğe eşit ve tarafsız bakar. (Ama Türkiye'de laiklik İslâm düşmanlığı, devletin din işlerine istediği gibi ve istediği kadar karışması, dini yönlendirmeye kalkması, sınırlarını daraltması, kendi boyasını, yorumunu, kanunlarını, ilkelerini dinin izahı ve yaşanması için alternatifine izin verilmeyen mecbûrî kabulü şeklinde anlaşılıp uygulanmaktadır. Dini sadece -o da kurallarını kendi belirleyerek- câmi ve vicdan gibi alanlara hasrederek/hapsederek güya dine özgürlük verilmiş ve din karşısında tarafsızlık yapılmış olmaktadır. Özgürlük verilen bir-iki alanda da Allah'ın dini olan İslâm'a değil; ilkelere, anayasa ve yasalara uygun hale getirilmiş, atmalar ve katmalarla tahrif edilmiş devlet dininin anlatılıp öğretilmesine bu hak(!) lutfen verilmiştir. Siyasal alanda, resmî kurumlarda, yasama ve yürütmede, kamusal alanda resmî din Kemalizm başta olmak üzere başka dinlerin hâkim olmasını, İslâm'ın da bu alanlarda gündeme getirilmesine bile izin verilmeyeceğini dikte edip dayatmak şeklinde anlaşılıp uygulanmaktadır. Dini devletten ayırdığınızda dini kuşa benzetip güçsüzleştirdiğiniz, dini devletsiz yaptığınız gibi; dini devlete karıştırmayıp devleti dinden ayırdığınızda da, devleti dinsiz yapmış olursunuz. Laiklik de işte bu zulüm ve fâciaları gerçekleştirmek için vardır. Laiklik, aslında dinsizlik değil; çok dinliliktir, yani çağdaş şirktir.)

Laiklik bir düzen olarak uygulanan bir sistemdir. Birey bazında laiklik olmaz. Çünkü özel hayatında laik olmak, hayatına dini karıştırmamak demektir. Bu ise din ile tüm ilgiyi kesmek anlamına gelir ki, dünyada dinle tüm ilişkisini kesen insan sayısı çok azdır. Zaman zaman Allah'ı düşünen, O'nun huzurunda sorumluluğa inanıp bunun gereklerini yapan, namaz kılan veya evinden besmele ile çıkan, Cuma ve bayramlarda olsun namaz kılan, ara-sıra Kur'an okuyan (veya  para vererek bâtıl yollarla da olsa ölmüşlerine Kur'an okutan), hâsılı hayatının bazı aralıklarında da olsa dinsel iş yapan (yani yaşamasa ya da çok azını yaşasa dahi 'ben müslümanım' diyen) kimse, hayatına dini karıştırmaktadır. Onda din (şu veya bu ölçüde) vardır, öyle ise o kimse laik değildir, çünkü dinî duygu taşımakta; din, hayatının tamamına olmasa da bir kısmına egemen olmaktadır. Demek ki o, tamamen din dışı yaşamamaktadır (S. Ateş, Kur'an Ans., 19/326).

"Ben hem müslümanım, hem de laikim" diyen kimse, kendi özel hayatında laik olduğunu iddia ediyorsa, bu, tutarlı bir söz değildir. Çünkü dinin çok az kısmını ve hayatının çok az kısmında da olsa) dini hayatına uygularken laiklikten ayrılmaktadır. Dünyada çok nâdir insan dinî duygudan tamamen uzak, dinle ilgisiz, yani laiktir. Dininin çok küçük bir gereğini yapan kimse, hayatına dini karıştırdığı için laik değildir, olamaz. Ama, bilinçli olarak insan ille de "ben laikim!" diyorsa, bu kimseye müslüman demek de mümkün olmaz; yani insan hem laik hem müslüman olamayacağı için, ya müslümandır, ya da laik, yani dinlere karşı tarafsız, çok dinli, dini kendine karıştırmayandır.

Kur'an'a göre, toplumu Allah'ın indirdiği yasalar yönetmelidir. Allah, her topluma, peygamberleri aracılığı ile yasalar (şeriat) indirmiştir. Allah'ın indirdiği hükümleri/yasaları uygumayanlar kâfir/nankör, zâlim ve fâsık/yoldan çıkmış olurlar (5/Mâide, 45-47).