“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” Şeytan nereden kovulmuştu? Cennetten. Nereye gelmişti? Yeryüzüne. Kiminle gelmişti? Atamız Âdem ve anamız Havvâ ile. Ne yapacaktı burada? Allah’ın doğru yolu üzerine oturacak ve insanları iğvâ ederek saptırmaya çalışacaktı. Ne zamana kadar sürecekti bu mücâdele? Kendisine verilen mühlet dolana, yani yeryüzü imtihanımız bitip, Kıyâmet kopana kadar...
Görüldüğü gibi İslâm’a göre dinlerin kaynağı ikidir. Allah’tan gelen ve şeytandan gelen. Allah’tan gelen “vahiy”dir. Bununla “hak din” oluşur. Şeytandan gelen ise “vesvese”dir, bununla da “izm”ler oluşur. İnsan ya Allah’tan yana olur, ya da şeytandan yana. İşte eûzü-besmele, bu tercihin açıklanmasıdır. Allah’ı kabul ederek O’na göre bir sistemin tercihi ile şeytanı kabul edip onun kışkırtıcı, isyancı, büyüklenmeci sistemi arasındaki tercih. Her ikisi de din olacaktır. Bu iki din arasındaki mücâdele mühlet dolana kadar devam edip gidecektir. Âdemoğlunun imanı, isyanı, korkusu, ümidi, tercihi, kazancı ve kaybı hep bu mücâdele içinde ortaya çıkıp şekillenecektir.
Nebî (s.a.s.), tüm duâlarında besmeledeki ruh ve anlamı yaşamıştır. Onun yaptığı duâlar genellikle iki cümle ile başlamaktadır. “Eûzü bike (Sana sığınırım)” ve “es’eluke (Senden isterim).” Nebî (s.a.s.) Allah’a şeytandan sığınmakta ve O’ndan birtakım hayırlar istemektedir. Bununla hayatın Allah, şeytan ve kişi arasında devam eden bir mücâdele olduğu açıklanmış oluyor. Peygamberimiz, Allah’tan bağışlanma, nur, dünya ve âhirette âfiyet dini, dünyası, malı ve ailesi için af ve âfiyet, ayıplarını gizlemesini, korkulardan emin kılmasını, şeytana karşı korumasını, fazlını, keremini, nusretini, müstaz’aflara yardım etmesini vb. istiyor. Ayrıca şeytandan, âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borca batmaktan vb. Allah’a sığınıyor ve bu şekilde duâlar yapmamızı öğütlüyor.
Kur’an, özellikle ilk inen âyetlerde Allah’ın isminin “zikredilmesini” ve “tesbih” edilmesini ister (Bkz. 56/Vâkıa, 74-96; 69/Haakka, 52; 73/Müzzemmil, 18; 96/Alak, 1).
Eûzü besmeleyi iyi anlamak için Allah’a sığınma, şeytan, şeytanın kovuluşu, şeytanın dünyaya ne yapmak için Âdem’le birlikte gönderildiği konularını iyice kavrayıp fıkhetmek gerekmektedir. Bir işe Allah’ın adı ile başlamakla şunları yapmış oluyoruz:
1- Yapılan işi Allah’tan yardım dileyerek yaptığımızı belirtiyoruz.
2- Allah’ı yücelterek başladığımızda o iş Allah için oluyor. O’nun dini için yapılan bir gayret özelliğini alıyor.
3- Şeytanın iğvâsına karşı direnme bilinci yenileniyor.
4- Her işe besmele ile başlamak, hayatı anlamlandırıyor. Allah’ın sözünü toplum hayatının dışına iten kökten laik anlayış reddedilmiş oluyor.
Besmelede özellikle “Rahmân” ve “Rahîm” ismi zikredilmiştir. Çünkü müşrikler bu isimlere itiraz ediyorlar ve “Rahmân da ne imiş?” (25/Furkan, 60) diyorlardı. Hatta Hudeybiye’de Rahmân ve Rahîm isimlerine itiraz eder, “biz böyle bir isim tanımıyoruz” demişlerdi. Müşriklerin bu itirazına karşılık, besmelenin özellikle bu isimlerle beraber kullanıldığını görüyoruz. Bununla müşriklerin tanıdığı Allah ile Hz. Peygamberimiz’in anlattığı Allah arasındaki fark vurgulanmış olmaktadır. Zira müşrikler kendilerine göre bir çeşit Allah’a inanıyorlardı. Nebî (s.a.s.) tarafından Allah’ın “Rahmân” olarak ilân edilişini bu anlayışlarını kabul etmeyen bir peygamberin çağrısı olarak gördükleri için sürekli karşı çıkıyorlardı.
Sanki buna karşılık Kur’an’da tüm sûreler Rahmân ve Rahîm isminin kullanıldığı besmele ile başlamaktadır. Rahmân tek başına Allah lafzının yerine de kullanılırken; Rahîm genellikle Raûf, Tevvâb, Azîz ve daha çok da Ğafûr ismi ile beraber geçmektedir (Bkz. 6/En’âm, 118-119; 69/Haakka, 52; 73/Müzzemmil, 18; 33/Ahzâb, 56-57; 37/Sâffât, 182).
İslâm kültüründe “besmele, hamdele, salvele” geleneği vardır. Her üçü de Kur’an’da kullanılmış ve emredilmiştir. Besmele, “düşmanı dışlama” simgeleri olarak görülebilir. Eûzü besmelede iki bölüm olduğunu görüyoruz.
1- Düşman şeytandan dost Allah’a sığınma,
2- Rahmân ve Rahîm olan dost Allah’ın adı ile başlama. Birini dışlama, öbürüne sığınma. Çünkü hayatın mânâsı bundan ibârettir. Ya Allah’tan gelen vahyi din edinir ona göre yaşar, düşünür konuşursun; ya da şeytandan gelen fücur ilhâmını din edinir, ona göre konuşursun, yaşarsın. Bunun dışında Allah’ın dinini yaşarken şeytanın vesvesesine karşı uyanık olursun.
Eûzü besmele, müslüman insan için şeytana ve tâifesine, dostlarına karşı uyanıklık ifâdesi olmaktadır. Sanki ona karşı sürekli kullandığı, dilinde ve gönlünde taşıdığı bir “silah” gibidir.