Yalancılık, münâfıklığın ayrılmaz bir niteliğidir. Her yalancı, münâfık olmayabilir; ama her münâfık mutlaka yalancıdır. Münâfıklar, sahip bulundukları düşünce yapısını ve dünya görüşünü, yapmış oldukları bütün kötü fiilleri daima yalan ile gizlemeye, kendilerini mâsum göstermeye çalışmışlardır. Bu ikiyüzlü insanlar, öncelikle düşünce ve dünya görüşlerini, bakış açılarını gizlemek için yalana başvururlar.
“Şehâdet ederiz ki, sen muhakkak Allah’ın peygamberisin, dediler. Allah da bilir ki, sen elbette O’nun peygamberisin, fakat Allah o münâfıkların hiç şüphesiz yalancılar olduğunu da biliyor.” (63/Münâfıkun, 1).
Münâfıkların ağzından çıkan “sen muhakkak Allah’ın peygamberisin” sözü münâfıklar tarafından kalplerinde doğrulanmamış ve tasdik edilmemiştir. Sözleriyle onun peygamberliğini ikrar ederlerken kalpleriyle yalanlarlar. İnançlarıyla ikrarları çelişir. Nefislerinde onun peygamberliğini kabul etmezken, ağızlarıyla “sen muhakkak Allah’ın peygamberisin” demeleri, onların yalancılığını gösterir.
Yapmış oldukları kötü fiilleri de daima yalan ile örtmeye, yalan söyleyerek kendilerinin suçsuz olduğunu göstermeye çalışırlar.
“Bir de müslümanlara zarar vermek için ve daha evvel Allah ve Rasûlü ile harb edenin gelmesi iştiyakı ile beklemek ve gözetmek için bir bina yapıp onu mescid edinen ve bununla iyilikten başka bir şey kasdetmedik diye mutlaka yemin edecek olanlar vardır. Allah şâhitlik eder ki, onlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar.” (9/Tevbe, 107)
(Ve yine yalan yere yemin edecek olan yahûdilerin yalancılığıyla ilgili olarak; bkz. 9/Tevbe, 42). Münâfıkların yalancılık karakteri inanç noktasında olduğu gibi, amel ve davranış alanında da kendini gösterir. Zarar vermek için gerçekleştirdikleri bir eylemi, “iyilik olsun diye yaptık” diyerek yalanı rahat bir şekilde kullanırlar.[1]