Sâdıklarla/Doğrularla Beraber Olmak

 

“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin ve  sâdıklarla beraber olun.” (9/Tevbe, 119).

Kalbin Allah’ın dışındaki şeylerden ve özellikle bâtıldan korunması ve devamlı hayır telkinlerine muhâtap kılınması için, gönül ehli sâlih ve sâdıklarla ünsiyet/ilişki zarûrîdir. Çünkü her uzuvda bir irâde bulunmasına rağmen, yalnız kalpte irâde yoktur ve kalp, çevresinden gelen telkinlerin kendisine ulaştığı istikamete tâbi olma eğilimindedir. Kalp, içinde bulunduğu ortamın rengine, şekline ve âhengine bürünür.   

Cenâb-ı Hakk’a hakkıyla kulluk yapmak için Allah’ın sâdık kullarıyla beraber olup onların etki dairesi içinde yaşamak, dinin emridir. Ancak, sâdıklarla beraberlik, sâdık muhâtaba duyulan sevgi nisbetinde gerçekleşir. Yoksa kuru kuruya bir beraberlik, -az çok bir fayda sağlasa da- istenilen neticeyi sağlamaz. Âbidlerin, âlimlerin ve sâdıkların sohbetinde bulunuyorum diye aldanmamalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’den daha faziletli, daha üstün ve daha sâdık kimse yoktur. Hal böyle iken Sâlebe’nin duygusuz bir şekilde O’nun sohbetinde bulunması ona hiçbir fayda sağlamadı. Bir zamanlar sahâbilerden biri olmasına rağmen bu hissizliği onu helâke sürükledi.

Bütün kâinatta bir aynîleşme temâyülü mevcuttur. Üstelik bu genel aynîleşme eğilimi, hem fizikî keyfiyetler, hem de rûhî haller için geçerlidir. Meselâ; bir odanın herhangi bir köşesinde keskin bir koku şişesi devrilse, bundan etrafa yayılan koku, odayı dolduran havanın bütün zerrelerinde eşit hale gelinceye kadar o râyihayı fazlaca emmiş olan hava zerrelerinden diğer zerrelere doğru bir geçiş akımı olur. Sıcak, soğuk gibi bütün zıt tecellîler için de aynen geçerli olan bu durum, bir fizik kanunudur (Allah’ın fizik konusundaki değişmez yasasıdır). Ancak, bu yasanın beşerî hayatta ortaya çıkması için, aynîleşmeyi sağlayacak bir vâsıtaya ihtiyaç vardır ki o da sevgidir. Nefret ise, oluşacak etkiyi reddeden bir rol oynar. Halk dilinde bu nükteyi ifade maksadıyla, “kalpten kalbe yol vardır” şeklinde bir söz meşhur olmuştur.

Çoğunlukla güçlüler, zayıflara ilham kaynağı olagelmiştir. Esâsen insan tabiatındaki mevcut eğilimlerden bir de taklit hissidir. Bir çocuk, başlangıçta bütün fiil ve hareketlerini bu his ile düzenler. Fakat bu eğilim, hayat boyu -az veya çok- daima mevcut olur. Bu bakımdan sâdıkların ibâdetlerindeki huşû, ahlâklarındaki yüksek seviye, şefkat, merhamet, rûhî incelik ve derinlikleri etrafındakilerde bu hali taklit ve tâkip hissi uyandırır. Nitekim mâzisi câhiliyye insanı olan sahâbi de, eşsiz bir örnek olan Allah Rasûlüne karşı duydukları bu his ile zirveleşmişlerdir. Ayrıca “sahâbi” ve “sohbet” kelimelerinin aynı kökten geliyor olması da dikkat çekicidir. Ashâb-ı kirâm, Allah Rasûlüne duydukları muhabbet, hürmet ve edeb duyguları içinde mânevî sohbet ve terbiyeden murâd edilen istifadenin en somut ve mükemmel bir örneği oldular.

Ashâb-ı kirâmın, mâzileri itibarıyla çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allah Rasûlünün sohbet meclisindeki mânevî iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sâyede zamanında üstüne toprak basılmış eşsiz fazilet ve mânâ tohumları büyüyüp gelişti. Câhiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar katı, hak ve hukuk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı silüet içinde fakat bu defa gözü gönlü yaş dolu, diğergâm, ince, hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti.

O insanlar, Allah Rasûlünün şahsiyetini ve yüce ahlâkını gittikleri her yere taşıdılar. Kıyâmete kadar örnek gösterilecek  destansı fazîletler sergilediler. Onlar hakkında Kur’an’da Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

“(İslâm dinine girme hususunda) Öne geçen ilk muhâcirler ve ensâr ile onlara güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (9/Tevbe, 100).

Allah’ın gerçek dini anlatılan, Allah için yapılan veya O'nun rızâsı için iştirak edilen bütün sohbetler, Allah Rasûlünün sohbetlerinden bir yankıdır. Zira mânevî istifadenin merkezi O’dur. Rûhî heyecanlarla dolu sohbetler de hep o merkezden zincirlemeyle  naklolan parıltılardır. Sâdıkların böyle ders ve sohbetlerini ganîmet bilmelidir. Zira bu yerler, öyle bir cennettir ki; içinde İlâhî sevgi ile çağlayan gözler ve gönüller vardır.