İşaretlerin Geçerliliği:

 

Bu araştırmalardan elde edilen bu bilgileri mutlak doğrular olarak değil; geçerliliği, tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı ve kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Yukarıda sıralanan özelliklerin varlığı, kişinin yalan söylediği değil; yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir. Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka araştırmacılar, yukarıda sıralanan davranışların yalan veya samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kullanılacak anahtarın kendisi değil; ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin, bir konuşma sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaşmamız durumunda, bocalamamız, birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz, oturduğumuz yerde huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız mümkündür. Bu durumda suçlamaları yerinde, savunmalarımızı da gerçek dışı olarak mı kabul etmek gerekir?

Benzer şekilde, iş için mülâkata çağrılan bir kişi, kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların, adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanması da muhtemeldir.

Sıralanan sebeplerden ötürü bu işaretleri yalan söylemenin âşikâr ve kesin delilleri olarak değil; beynimizin içindeki düşünceler ve gerçek duygularla, dış dünyaya yansıyan ifâdelerin bir çelişkisi olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bu çelişki, açık bir yalan olabileceği gibi, samimiyetsizlik, tereddüt ve şüphe de olabilir.[1]

 


 

[1] Zuhal Baltaş-Acar Baltaş, Bedenin Dili, s. 143-144.