Kur’ân-ı Kerim’de Kizb/Yalancılık Kavramı

 

Kur’ân-ı Kerim’de “kizb” ve türevleri, toplam olarak 282 yerde geçer. Doğruluğun karşılığı "kizb"dir. Yalan karşılığında Kur'an'da daha çok bu kelime kullanılır. En çok bu kelime kullanılmakla birlikte, yine yalan anlamında Kur'an'da hars ve zûr kelimeleri de kullanılmıştır. Kur'an'da hars (hı, ra, sat) kelimesi 5 yerde (6/En'âm, 116, 148; 10/Yûnus, 66; 43/Zuhruf, 20; 51/Zâriyât, 10); zûr kelimesi ise 4 yerde geçer (22/Hacc, 30; 25/Furkan, 4, 72; 58/Mücâdele, 2). Hars, bilgisi olmaksızın sırf zan ve tahmin yoluyla söylenilen yalandır; ister bu ihbar, söylenilene uygun olsun veya olmasın, yine yalan olarak mütâlaa edilmektedir. Çünkü bu ifade sahibi, bir bilgi, kuvvetli bir zan ve işitme sûretiyle değil de, sırf tahmine dayanarak ihbarda bulunmaktadır: "... Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz." (6/En'âm, 148). Bu tür zan üzerine bir ihbar, yalanın en katmerlisi olarak mütâlaa edilmektedir. 

Kur'an bu çeşit yalancılara karşı gayet sert davranmaktadır:

"Harrâsûn/Koyu yalancılar kahrolsun! Onlar, bilgisizliğin sarhoşluğu ve mahmurluğu içinde kalmış gâfillerdir." (51/Zâriyât, 10).

"Zûr" da, yalan anlamını ifade etmektedir. Ancak, bu kelimenin geçişlisi olan "tezvîr" ise, söylenilen yalanı süslemeyi ifade etmektedir. Kur'an'da bu kelime, genellikle yalan şâhitlikte kullanılmaktadır. Nitekim Kur'an'da mü'minlerin sıfatları anlatılırken bunlardan birinin, yalan yere şâhitlikte bulunmamak olduğu belirtilmekte ve bu nitelik de, zûr kavramıyla ifade edilmektedir:

"Onlar ki, yalan yere (zûr) şâhitlik etmezler..." (25/Furkan, 72)

‘Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara: ‘Gelin, sizler ve bizler de dâhil olmak üzere, karşılıklı olarak çocuklarımızı ve kadınlarımızı çağıralım, sonra da duâ edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.” (3/Âl-i İmrân, 61)

“Artık bundan sonra her kim Allah’a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zâlimlerin ta kendileridir.” (3/Âl-i İmrân, 94)

“Ey Rasûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla ‘inandık’ diyen kimselerden ve yahûdilerden küfür içinde koşuşanlar (ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri, yerlerinden sonrasına kaydırıp değiştirirler. ‘Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!’ derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse Allah’a karşı sen, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara mahsus büyük bir azap vardır. Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen aralarında adâletle hükmet. Allah adâletten ayrılmayanları sever.” (5/Mâide, 41-42)

“Kim Allah’a karşı yalan sözlerle iftirâ edenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlimdir? Şurası iyi bilinsin ki, zâlimler kurtuluşa ermezler.” (6/En'âm, 21)

“Onların ateşin karşısında durdurulup, ‘âh ne olur, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve müslümanlardan olsak’ dediklerini bir görsen! Bil’akis daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer onlar, (dünyaya) geri gönderilseler yine men olundukları şeylere döneceklerdir. Zira onlar, kesinlikle yalancıdırlar.”    (6/En'âm, 27-28)

“... Kim, Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zâlimdir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azâbın en kötüsüyle cezâlandıracağız.” (6/En'âm, 157)

"Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zâlimlerin sonu nasıl oldu?!" (10/Yûnus, 39)

“De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar asla kurtuluşa ermezler.” (10/Yûnus, 69)

“Kim, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlimdir? Onlar (Kıyâmet gününde) Rablerine arz edilecekler, şâhitler de, ‘işte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir’ diyecekler. Bilin ki, Alllah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir. Onlar, (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğriltmek isteyenlerdir. Çünkü onlar özellikle âhireti inkâr ederler.” (11/Hûd, 18- 19)

"Yusuf: 'Hayır, o kendisi benim nefsimden (murâd almak) istedi' dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şâhidlik etti: 'Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. Bu ise, doğru söyleyenlerdendir. (Efendisi, Yusuf’un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına;) ‘şüphesiz bu, sizin tuzağınızdır. Çünkü sizin tuzağınız gerçekten büyüktür’ dedi." (12/Yûsuf, 26-28)

“Allah’ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.” (16/Nahl, 105)

“Dillerinizin yalan olarak vasfettiği şeyler hakkında, ‘bu helâldır, bu da haramdır’ demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler. (Kazandıkları) Pek az bir menfaattir. Halbuki onlar için acıklı bir azap vardır.”  (16/Nahl, 116-117)

“... Pislikten, putlardan sakının; yalan sözden kaçının.” (22/Hacc, 30)  

"Eşlerine zinâ isnâdında bulunup da kendilerinden başka şâhitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şâhitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şâhitlik etmesi, beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir." (24/Nûr, 6-7)

“Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar; günaha, iftirâya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır. Şâirler (e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. Onların her vâdide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak iman edip sâlih amel yapanlar, Allah’ı çok zikredenler ve haksızlığa uğratıldıklarında kendisini savunanlar başkadır. Haksızlık eden zâlimler, hangi inkılâba (dönüş ve âkıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (26/Şuarâ, 221-227)

"İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece 'iman ettik' demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır." (29/Ankebût, 2-3)

"Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen sıdkı (gerçek olan Kur'an'ı) yalan sayandan daha zâlim kimdir? Kâfirler için cehennemde yer mi yok sanki?" (39/Zümer, 32)

"... Şüphesiz Allah, haddi aşan yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez." (40/Mü'min, 28)

"Kahrolsun o kötü yalancılar! Onlar, koyu bir cehâlet içerisinde kalmış gâfillerdir." (51/Zâriyât, 10-11)

"Münâfıklar sana geldiklerinde: 'Şâhitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin' derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münâfıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir." (63/Münâfıkun, 1)

“Rabbinden bir mükâfat, bir hediye, bir hesap görme olarak orada (cennette) onlar ne boş bir lakırdı, ne de birbirlerine karşı yalan işitirler.” (78/Nebe', 35-36)

“Gerçek şu ki, şâyet yapmakta olduğu kötü davranışlardan vazgeçmezse, derhal alnından (perçeminden) yakalar, cehenneme atarız. Çünkü o, yalancı, günahkâr bir alın! O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın. Biz de zebânîleri çağıracağız. Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et ve yalnızca O’na yaklaş!” (96/Alak, 15-19)