2) Niyet ve İrâdedeki Doğruluk:

 

İkinci doğruluk, niyet ve irâdedeki doğruluktur ki, bu ihlâs demektir. Yani kendisini harekete geçiren kuvvetin yalnız Allah rızâsı olmasıdır. Şayet tutum ve davranışlarına nefsin arzularından bir şey karışırsa sadâkat niyeti bâtıl olur. Bu gibi adama da yalancı demek câiz olur. Nitekim hadis-i şerifte belirtildiği şekilde "ihlâs konusunda" üç kişiye sorulan sorular ve alınan cevaplarda bu durum açıklanmıştır. Meselâ âlime "ilminle ne amel ettin?" diye sorulunca, "Allah rızâsı için okuttum, ilim yaydım" diye cevap verince, kendisine; "yalancısın, sen, desinler için okuttun" denir. Okutmadın, denmez. "Okuttun ama irâdende yalancısın" denilir. "Doğruluk, kast ve irâdede tevhidin sıhhatidir." Münâfıkların Hz. Peygamber'e "Sen Allah'ın rasûlüsün" demeleri, doğru bir söz olduğu halde, kalben buna inanmadıkları için inançlarında yalancı durumunda olduklarını anlıyoruz (63/Münâfıkun, 1). Bunlar, inandıklarını değil; inanmadıklarını haber verdikleri için de yalancıdırlar. Haber, vâkıaya uygun, fakat itikadlarına uygun değildir. Niyetleri doğru olmadığı için yalancıdırlar. Sıdk, öncelikle kalpten gelmeli ve itikat halinde olmalıdır; bu inancın dille ifadesi sıdktır; ama kalben itikat edilmeyen bir şeyin dille söylenmesi de yalandır. Söylenen sözü, fiilin doğrulaması, yani tasdik de sıdkın unsurlarındandır. 

Doğruluk için niyette ihlâs şarttır. Doğru düşünce, düğru karar ve doğru davranışa niyet, sıdkın temelidir. Doğru bir işi yapmak, doğruluk için yeterli değildir; sâdık/doğru olmak için, onu doğru bir niyetle yapmak da gerekir. Ayrıca, doğruluğa azmeden insanın karar ve niyetinden vazgeçmemesi, düşünce ve azmini sarsacak ortam ve sebeplerden uzak kalması da gerekir.