Dördüncü derece doğruluk; amel yapmakta sadâkattir. Amelde gayret göstererek içini dışına, dışını da içine uygun hale getirmektir. Dış ameller, içeride olmayan bir şeyi yansıtmamalı, yani yapılan her amel, tamamen içten gelmeli ve gönlün tercümanı olmalıdır. Bu durum, insanın içinden gelmiyor diye ameli terketmesi değil; içinin de dışını tasdik etmesi demektir. Zâhirin (dış görünüş ve amelin) bâtına (iç dünyaya, gönle) uymaması maksatlı olursa, buna riyâ denir ve bu, ihlâsı yok eder; Kasıtsız olursa, sadâkati/doğruluğu yok eder. O yüzden "sıdk/doğruluk, gizli ve âşikâr olarak hakka uymaktır" denilir.
Bu sıdkı elde etmek için, dünyada kalmayı ve yaşamayı sırf hakkı tutup kaldırmak ve Allah'ın rızâsına mazhar olmak için arzu etmek gerekir. Her zaman nefsinin eksik ve kusurlarını görmek, dünyanın cezbeden, oyalayıp aldatan güzelliklerine kapılmamak, dünyevî endişelerle yol ve yön değiştirmemekle bu sadâkat gerçekleşebilir.
Doğruluğun beşinci ve en üstün derecesi ise, korku, ümit, saygı, zühd, rızâ, tevekkül, muhabbet ve diğer bütün rûhî/psikolojik durumlarda doğruluktur.
"Gerçek iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak, Allah rızâsı için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcamak, namaz kılıp zekât vermek, andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirmektir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabretmektir. İşte sâdık/doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır.” (2/Bakara, 177)
"Mü'minler, ancak Allah'a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edip savaşanlardır. İşte sâdıklar/doğrular ancak onlardır." (49/Hucurât, 15).
Sadâkatin derecelerinin zirvesi yoktur. Kul, bazı hususlarda sâdık olsa da, bazılarında olamayabilir. Hepsinde sâdık olan gerçek sıddîktır. Allah, bu dini, başlangıçta hem onun tebliğcisi Hz. Muhammed (s.a.s.)'i, hem de bu İlâhî mesajı ilk olarak tasdik edip doğrulayan Ebû Bekir (r.a.) gibi iman eden ümmeti sıdkla sıfatlandırarak övmüştür: "Sıdk mesajıyla gelip doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte müttakîler, kötülükten sakınanlar onlardır." (39/Zümer, 33)
Sıdkın tamamen bir vicdan işi haline getirilmesi ve insan tabiatının her durumunda sadâkatin hemen ortaya çıkması, rızâ makamı olan sıdkın üst seviyesidir. "Rab olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan ve peygamber olarak Muhammed (s.a.s.)'den râzı olmak", en büyük sadâkattir. En önemli doğruluk, İslâm'ın hayatın tüm alanlarında tam bir teslimiyetle kabul edilmesi, Allah'ın tek ilâh, otorite; Rasûlullah'ın da yegâne rehber ve örnek edilmesidir.