KEHANET-KAHİN

        

Tanımı:

      

Kahin; gaypten haber verenlere, falcılara, bakıcılara ve düzenbazlara verilen genel bir isimdir. Fal bakma veya gaypten haber verme işine de ‘kehânet’ denir.

Kâhin kelimesi arapça bir kelime olup çoğulu “kehene” veya “kühhân”dır.

İslâm'ın tebliğinden önce kâhinler geleceğe yönelik bazı bilgileri haber verirler, kâinattaki gizli sırları bildiklerini iddia ederlerdi.

Kâhinlerin cahiliyye toplumu içinde önemli yerleri vardı. Onlara bazı hususlar sorulur, düşünceleri alınırdı. Her kabilenin bir şâiri bir hatibi olduğu gibi, bir kâhini de olurdu. Kâhinler, insanlar arasından anlaşmazlıkları çözümler, rüyaların yorumunu yapar, işlenen suçların fâillerini belirlerler, hırsızlık olaylarını açığa çıkarırlardı.

Kâhinler, genellikle kabilenin ileri gelenleri arasından olurdu. Kâhinllik babadan oğula da geçebilirdi. Kabilenin efendisi aynı zamanda kâhini de olabiliyordu.[1]

İslâm gelmeden önce falcılık özel bir meslekti. Bu işi yapan çok meşhur ‘kâhin’ler vardı. Her kabile bir şaire sahip olduğu gibi bir de ‘kâhin’e sahipti. Bu kâhinler ve şairler kabilenin ileri gelenlerinden sayılırdı. Kahinler, yıldızları tanıyıp onlara mana verdiklerini iddia ediyorlardı. Zayıf inançlı kişiler de onların böyle olduklarını, cinlerle ve şeytanlarla ilişki kurup onlardan gizli bilgiler aldıklarını zannediyorlardı. Kaybolan eşyaların yerlerini gösterebilecekleri, çalıntıların kimin tarafından çalındığını bilebilecekleri kabul edilirdi. Herkesin talihinde, ya da falında neler yazdığını bidiklerine inanılırdı.  Onlar bazen davalara  bakarlardı. Rüyaların yorumunu da bunlar yaparlardı.

Kâhinler, kendilerine bu gibi işler için gelenlerden belli ücretler alır, bunun karşılığında da onların gelecekleri hakkında yalan yanlış  haberler verirlerdi.  Verdikleri haberlerle, vardıkları kararlarla halk üzerinde etkili olmaya çalışırlardı. Bazen de halkın dikkatini çekmek için sokaklarda yüksek sesle bağırarak dolaşırlardı. Kendilerini ayrı bir sınıf saydıklarından dolayı farklı kıyafet giyerler; kafiyeli, süslü, bazen de anlaşılmaz bir dil kullanırlardı.

Cahiliye toplumunda şairlerin yeri de bundan farklı değildi. Onların da ötelerden haber aldıklarına, cinlerle ilişkileri bulunduğuna, onlardan aldıkları ilhamlarla sanatlı ve muammalı sözler söylediklerine inanılırdı. Halka göre onlar tekin adamlar değildi. Çünkü olağanüstü güçlerle irtibatları bulunmaktadır. Bu nedenle halk onlara korku ile karışık bir saygı duyardı. Toplum içinde kâhinlerle beraber yerleri üst taraflarda idi.

Cahiliye toplumuna göre kâhinlerin, şairlerin ve mecnunların (cinlenmişlerin)  ortak özelliği cinlerin etkisinde olduklarına inanılmasıydı. Ya da cinlenmiş oldukları için aklını kaybetmiş, cinlerin tesiriyle böyle ustalıklı, bazen de abuk-sabuk söz söyledikleri kabul edilirdi.

Kâhinler, aslında çok bilgili insanlar değildiler. Ancak elde ettikleri bilgileri iyi kullanırlar, süslü sözlerle halkı etkiler ve onların zayıf tarafını iyi değerlendirirlerdi. Zaten tarih boyu, insanları arkasından sürükleyen sahtekârlar hep böyle yapmışlardır.[2]

Kehanet: Genel anlamda gelecekten haber vermek demektir.

Eskiden Tevhid Dinlerinin, yozlaşarak asıllarını kaybeden ve birer ba­tıl din haline gelen uzantılarında din adamlarının yürüttüğü bir meslek ol­muştu. Tıpkı bazı tarikat şeyhlerinin İstihâre Namazı'nı bir kehânet aracı haline getirdikleri gibi. Bu mesleği icra edenlere, litera­türde Kâhin denir. Genellikle kurbanların parçalanan organları üze­rinde çeşitli yo­rumlar yapı­larak bu meslek icra edilirdi.

Ayrıca fala bakılarak geleceği okumaya da kehânet denilmiştir. Bu iş çok eski çağlardan beri yapılmaktadır ve yukarıda sözü edilen kehânet­ten fark­lıdır. Bunu bir hobi olarak yapanların yanı sıra ücretle fala ba­kanlar da vardır. Hatta gelecekte yaşanacağını ileri sürdüğü olaylar hakkında kitap yazan­lar bile olmuştur. Yahudî kökenli Fransız tıp doktoru Nostradamus gibi.

İslam'ın bu konudaki yargısı kesindir: Gelecekten haber vermek ba­tıldır ve yasaktır. Falcı ve kâhin de aynen büyücü gibi kâfirdirler. Bunlara inanan da kâfirdir.

Hava raporları, uzay raporları ve sismik öngörüler gibi ilmî tah­min­leri elbette ki kehânet'in dışında tutmak gerekir. Çünkü bunlar, hem bir­takım araçlara ve ince hesaplara dayanmaktadır; hem önceden hayat ve tabiat hakkında bazı sonuçlar elde ederek insanlığı bundan ya­rarlandır­mak gibi olumlu amaçlar gütmektedir; hem de adı üstündedir: Tahmin'den iba­rettir. [3]


 

[1] Cemil Çiftçi, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/286.

[2] Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 328; Ahmed Kalkan, İslam Akaidi: 448-449.

[3] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 318.