Nimete sahip olmanın yolu, onu değer olarak benimsemek, kıymetini takdir etmekle başlar. "Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola
iletmeseydi, biz biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık" (7/A'râf, 43) mealindeki ayet; sırat-ı müstakimde olmayı nimet bilmenin; oraya Allah'ın hidayet etmesi sonucu ulaştığını itiraf etmekle belli olacağını ortaya koymaktadır. Bu nokta da, nimetin kadrini bilip takdir etmek ve nimeti verene şükür demektir.
Yolda doğru yürümemek, bir takım istenmeyen olaylara sebep olabilir (bkz. 72/Cinn, 15-16). Bunun için, önce yolun kıymeti bilinmeli, sonra o yolun yolcusu olmanın, daha sonra da o yoldaki öteki yolcuların. Çünkü Allah, müslümanlar hakkında şöyle buyurmuştur: "İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte onlardır kurtulanlar." (2/Bakara, 5) Ayette geçen müflihin'den olmaktan daha büyük nimet olmadığına göre; Allah'tan bir hidayet üzere olmak da felâh/kurtuluşun ön şartı bulunduğuna göre, sırat-ı müstakimde olmak en büyük nimettir: Bunun böyle bilinmesi de, nimetin devamı için şarttır.