İlahi nimetlerde tükenme korkusu bulunmadığı için kıskançlık da caiz değildir. "Yalnız benim olsun" ya da "yalnız ben olayım, yalnız ben kurtulayım" gibi sakat ve bencil düşünceye yer yoktur. "Müslümanların durumunu, derdini mes'ele edinmeyen, onlardan sayılmaz." (Taberâni, El-Mu'cemu's-Sağîr, II/50) hadis-i şerifinin tehdidinden çekinmek gerekir.
Sırat-ı müstakim, ihtilaf ve anlaşmazlık hallerinde, sevâd-ı a'zam, yani müslüman çoğunluğun, İslam cemaatının gittiği yoldur. Onun için de daima yalnızlıktan değil; cemaattan yana olmak gerekir. Çünkü "Ümmet sapıklıkta toplanmaz." (Feyzu'l-Kadir, II/421) Çünkü "cemaatta hoşlanmadığınız bir husus; ayrılıkta beğendiğinizden daha hayırlıdır. Cemaatta rahmet; ayrılıkta azab vardır." (Kenzu'l-Ummâl, III/269).
Hidayete ermek ya da hidayet üzere devam edebilmek için, bazı cahil dinî grup mensuplarının iddia ettikleri gibi şu ya da bu şeyh efendiye veya şu ya da bu dinî gruba dahil olmak gibi bir şart yoktur. Hidayet Allah Teâlâ'ya aittir. Fırka-i naciye'nin şu veya bu grup olduğu şeklinde bir tahsis ve tayin hiçbir zaman geçerli olmaz; ancak belli vasıflardan bahsedilebilir. O vasıfları taşıyanlar kurtulan grup niteliklerini taşımış olurlar.