Kur'ân-ı Kerim'de Şükür Kavramı

 

Şükür, Kur’an’da üzerinde en çok durulan konulardan biridir. 75 yerde şükürden, şükretmenin öneminden bahsedilir. Şükrün Kur’an’da bu kadar önemle vurgulanmasının sebebi, şükrün iman ve tevhidin en önemli göstergelerinden olmasındandır. Kur’an, sürekli olarak Allah’ın insanlara verdiği nimetlere, yaptığı bağışlara, ettiği ihsanlara dikkat çekmekte ve insanın bütün bu iyilikler karşısında minnettarlık duymasını, ‘şükran’ duyguları içerisinde olmasını istemektedir. Çünkü nimete kavuşmanın, iyilik görmenin karşılığı budur.

Kur’an’da mü’minlerin çokça şükretmeleri hatırlatıldığı gibi, şükredenlerin ve şükretmeyenlerin örnekleri verilir, âkıbetleri anlatılır. İnsan, Allah’ın kendisine verdiği can ve organlar karşılığında (23/Secde, 7-9), yağmur vermesinin (45/Câsiye, 4-5; 56/Vâkıa, 68-69), gece ile gündüzü var etmesinin (28/Kasas, 73), dağ gibi gemileri yüzdürmesinin (31/Lokman, 31), eti yenen hayvanları (36/Yâsin, 71-73), yeryüzündeki her tür geçim vasıtaları (7/A’râf, 10) ve daha nice ni’metler vermesinin karşılığı olarak şükr etmelidir. Bütün bu ni’metleri vereni tanımalı ve O’nun önünde boyun bükmelidir.

Allah’ın insanlara; “Verdiğim nimetlere şükredin” demesi de ayrıca kul için bir nimet ve ihsandır. Çünkü şükrün faydası dünya ve ahirette Allah’a değil; kula dönüktür. Yerine getirdiği şükür ile fayda gören kulun kendisidir. Kul, şükrederek Rabbine bir karşılık veya bir mükâfat vermemektedir. Zaten buna da hiç bir varlığın gücü yetmez. Kim şükrederse kendi nefsi için şükretmiş olur (27/Neml, 40). Yoksa Allah’ın böyle şeylere asla ihtiyacı yoktur.

Ancak Allah (c.c.) kullarına karşı bu kadar cömert, bu kadar lütuf sahibi olduğu halde, kullarının bir kısmı nankördür, çok şükretmekten uzaktır. “Muhakkak ki Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir, ama çokları şükretmiyorlar.” (2/Bakara, 243; ayrıca bkz. 10/Yunus, 60; 7/A’râf, 10; 23/ Mü’minûn, 78; 27/Neml, 73; 40/Mü’min, 61;  67/Mülk, 23)

Allah’ın Kur’an’daki ve evrendeki âyetlerini ve ibretlerini şükretmeyenler anlayamaz; ancak çok şükredenler anlayabilir (7/A’râf, 58; 14/İbrahim, 5; 31/Lokman, 31; 34/Sebe’19). Çünkü nankör insan, duyarsızdır, hikmetleri anlayabilecek ferâsetten ve anlayıştan uzaktır.

Şükretmek mü’minlerin en önemli özelliklerinden biridir. Allah (c.c.) mü’minlere verilenleri zaman zaman hatırlatıyor ve bu hatırlatmanın da onları şükretmeye teşvik olduğunu hissettiriyor. Söz gelimi, Allah mü’minleri affeder (2/Bakara, 52), mü’minler Ramazan orucuyla ibadet ederler, doğru yolu bulurlar ve Allah’ı da büyük tanırlar (2/Bakara, 185), onlar Allah’tan ittika ederler (hakkıyla çekinirler) (3/Âl-i İmran, 123), bundan dolayı Allah (c.c.) onlara nimetlerini tamamlamak ve onları temizlemek istiyor (5/Mâide, 6).  Allah (c.c.) onlara âyetlerini çok net bir şekilde açıklıyor (5/Mâide, 89), onlara zafer veriyor ve güzel rızıklarla rızıklandırıyor (8/Enfâl, 26), dinlenmek için geceyi ve gündüzü var etmiştir (28/Kasas, 73); işte bunların sebebi, umulur ki mü’minler hakkıyla şükrederler.

Bütün ni’metlerin sahibi Allah (c.c.) insanlara; “Siz Beni zikredin (anın) ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, fakat asla nankörlük etmeyin.” (2/Bakara, 152) diye emretmektedir. Yine Lokman (a.s.)’ın şahsında insanların ‘şükür’ edici olmalarını istiyor (31/Lokman, 12). İnsana sayısız nimet verilmesinin sebebi, onun şükreden bir kul mu yoksa nankörlük eden bir kul mu olduğunu denemek içindir. Kur’an bunu Hz. Süleyman’la ilgili bir olayda şöyle haber veriyor: “Yanında kitaptan bir ilim olan biri, dedi ki; ‘Ben (gözünü açıp kapamadan) onu (kraliçenin tahtını) sana getirebilirim.’ Derken (Süleyman) onu (tahtı) kendi yanında durur halde görünce dedi ki: ‘Bu Rabbimin fazlındandır. O’na şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemektedir…” (27/Neml, 40)

“O davranışlarınızdan sonra, belki (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.” (2/Bakara, 52)

“Siz Beni zikredin (tâat ve ibadetle anın) ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın nankörlük yapmayın!” (2/Bakara, 152)

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin; eğer siz gerçekten yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.” (2/Bakara, 172)

“...Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (3/Âl-i İmrân, 144)

“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size neden azap etsin! Allah Şâkir’dir, Alîm’dir; şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (4/Nisâ, 147)

“...Allah, şükredenleri daha iyi bilmez mi?” (6/En’âm, 53)

“Rabbiniz şöyle buyurmuştur: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetimi, mükâfatımı) artırırım ve andolsun eğer küfrederseniz (veya nankörlük yaparsanız), şüphesiz benim azabım pek şiddetlidir.” (14/ İbrahim, 7)

"Siz, hiç bir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." (16/Nahl, 78)

"Gerçekten İbrahim, Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi. Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti." (16/Nahl, 120-121)

Kur’an, âhiret için çaba harcayan mü’minleri ‘şükr’ kökünden gelen ‘meşkûr’ sıfatıyla övmektedir.

“Kim de Ahireti ister ve bir mü’min olarak ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası meşkûr’dur (şükr’e değerdir).” (17/İsrâ, 19; ayrıca bkz. 76/İnsan, 22)

"Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki Allah müstağnîdir, her türlü övgüye lâyıktır." (31/Lokman, 12)

“...Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (32/Secde, 9)

“...Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!” (34/Sebe’, 13)

“Şayet nankörlük ederseniz (küfrederseniz), artık şüphesiz Allah size karşı hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için buna rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (faydanız) için ondan razı olur…” (39/Zümer, 7)

"...Biz şükredenleri mükâfatlandırırız." (54/Kamer, 35)[1]

 


 

[1]