Nankörlük, şükrün zıddıdır. Nankör: Kendisine yapılan iyiliği inkâr eden, gördüğü iyiliğin ve yardımların değerini bilmeyen, iyilik ve nimet verene karşı inkârcı bir tavır takınan kimse demektir. İyiliklere ve nimet verene karşı takınılan bu olumsuz tavra, nankörlük denir. Eskiler bu kötü ahlaka ‘küfrân-ı nimet’ derlerdi. Yani nimeti yalan sayma, nimeti inkâr etme, nimeti ve sahibini görmezlikten gelme. Küfrân-ı nimet, nimet bulunduğunda haddi aşmak ve şükrünü yerine getirmemektir. (Lisânu’l-Arab 5/125) Râgıb, Müfredâtında şöyle der: Nimetin küfrü veya küfrânı, şükrünü edâ etmemek suretiyle nimeti örtmek demektir. “Küfrân” (nankörlük), nimetin inkârında kullanılırken, “küfür”, dinde inkâr anlamında kullanılmaktadır. “Küfür” kelimesi ise, her iki anlamda da kullanılır. (Râgıb, el-Müfredât, s. 439).
Allah’ın nimetlerine karşı gösterilen olumlu tavır, şükür iken, şükretmemenin Kur’an’daki adı küfürdür. Şükrün ve küfrün zıt anlamlar içermesi, bazı âyetlerde açıkça gözükür:
“...(Süleyman) tahtı, yanında yerleşmiş görünce dedi: ‘Bu, Rabbimin lutfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük (küfür) mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur; nankörlük (küfür) edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.” (27/Neml, 40)
“Ve Rabbiniz şöyle bildirmişti: ‘Andolsun şükrederseniz, elbette size (nimetimi) arttırırım ve eğer nankörlük (küfür) ederseniz azâbım pek çetindir.” (14/İbrahim, 7)
‘Nankör’ kelimesi, Farsçadan dilimize geçmiş bir sözcüktür. Gördüğü iyilikleri, kavuştuğu maddî ve manevi nimetleri inkâr eden, iyilik edeni ve nimet vereni bilmeyen, teşekkür veya şükretmeyen kimseye de nankör anlamında ‘kâfir-i nimet’ denmiştir. Kâfir, Allah’tan gelen gerçeğin üzerine örten, gizleyen, tanımayan ve inkâr edendir. Nankör de, iyilikleri, nimetleri ve bunları yapanları görmez, inkâr eder, bilmezlikten gelir.
İnsan kendine yapılan iyilik ve yardımların, verilen nimet ve rızıkların kadrini (değerini) bilmeli. Bu iyilikler ister insandan gelsin, isterse Allah’tan gelsin; kişi bunun şuurunda olmalıdır. İyilik yapanlar genellikle karşılık beklemezler. Ancak iyilik yapanlar teşekkürü hak ederler. Bu teşekkür, hem yapılan iyiliğin derecesini artırır, hem nimetin devamını sağlar, hem de iyilik yapan ile yapılan arasında sevgi bağı kurar.
Nankörlük ya insanlara karşı, ya da âlemlerin Rabbine karşı yapılır. Kişi, başkasından gördüğü bir iyiliği, bir yardımı, bir destek olmayı, görmezlikten gelse, bu bir nankörlüktür. İyilik yapanı unutarak nankörce davranmadır. İnsanlar ölünceye kadar birbirlerine muhtaçtırlar. Başkaları olmadan hayatlarını sürdüremezler. Maddi gücün her şeyi çözmediği tecrübelerle ispatlanmıştır. Kişiye ana-babasının iyiliğinden tutun da, hasta olunca tedavi eden doktora, ilim öğreten hocaya, yol gösteren bir büyüğe kadar, pek çok kimsenin iyiliği dokunur. Bir insana ana-babasının yaptığı iyilikleri saymak mümkün mü? Bu karşılıksız iyiliklere teşekkür etmek, insanlık ve yardım etme duygusunun yüceliğinin gereğidir.
Türkçedeki ‘bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ atasözü çok şey ifade etmektedir. Maddeyi bütün ilişkilerin temeline yerleştiren, çıkarından başka bir kutsal tanımayan, bu yüzden de derin bir egoizme saplanan günümüz insanına bunu nasıl anlatmalı? İnsan, diğer insanlardan gördüğü iyilik ve yardımlara teşekkür etmeli. Fakat iyilik edene kul köle olmak, onun karşısında ezilip büzülmek, zelil olmak doğru değildir. İyilik eden böyle bir şey beklerse, bu iyilik değil sömürü niyetidir. İyiliklere ve yapılan yardımlara, nankörlük etmek bir kötü ahlâktır, kınanması gereken kötü bir davranıştır.[1] Kendisine iyilik yapılanın teşekkür etmesi, nasıl ahlâkî bir görev ise, yapılacak iyiliğin bir teşekkür ve minnettarlık beklentisine bağlı olmaması da aynı şekilde bir ahlak ilkesidir.
Kur’an, iman edenlerin özelliklerinden bahsederken, bu konuda şöyle söylediklerini açıklar: “Biz size Allah rızâsı için yemek yediriyor, doyuruyoruz; Sizden ne bir karşılık, ne de bir şükür (teşekkür) bekliyoruz.” Yine unutulmamalıdır ki, "İnsanlara karşı hamdetmeyen (teşekkür etmeyen), onlara nankörlük yapan insan, Allah'a karşı da hamdetmez, şükretmez." (Ebû Dâvud, Edeb 11; Tirmizî, Birr 35) Bu konuda ölçü şu olmalıdır: Birisinden iyilik gören, bunu unutmamalı; birisine iyilik yapan, bunu hatırlamamalıdır.
Esas nankörlük, Allah'a karşı yapılandır. Nimeti haramlarda kullanmak, o nimete nankörlüktür. Gözü haramda kullanmak, göz nimetine; kulağı haramda kullanmak kulak nimetine nankörlüktür. Dolayısıyla insandan sâdır olan her amel/eylem, ya şükürdür veya küfür (nankörlük).
Kişinin içinde yüzdüğü bunca nimeti görmezlikten gelip başına gelen bazı musibetleri anması, nankörlük karakterini uyandıran durumlardandır.
“Eğer yüz çevirirlerse Biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, yalnız duyurmaktır. Biz insana, katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, hemen insan nankör olur.” (42/Şûrâ, 48)
İnsana ulaşan sıkıntıların ve korkuların ortadan kalkması da nankörlüğün ortaya çıktığı durumlardandır:
“Denizde size bir sıkıntı dokunduğu zaman O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur. Fakat O sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür.” (17/İsrâ, 67)
Nankör kimse, ortada olduğu halde Allah’ın nimetlerini görmezlikten, kendisine verilen nimetleri, kendisinden uzak tutulan çeşitli belâları ve kötülükleri bilmezlikten gelir.
“O’dur ki, sizi diriltti, sonra sizi öldürür, sonra yine sizi diriltir. Hakikaten insan çok nankördür.” (22/Hacc, 66)
Nankör insan, Allah’ın nimetlerine karşı duyarsız, kendisine bahşedilen nimetlerin kadrini bilemeyen kimsedir (16/Nahl, 111-112).
Nankörlük, her insanın fıtratında olmakla birlikte, karakterleri iman esaslarına göre şekillenmeyenlerde iyice belirginleşir. “Kahrolası insan, ne de nankördür!” (80/Abese, 17) İnsan, nankörlükten kurtulup minnettarlığa, şükreden bir kul olmaya yönelmelidir. Hoşuna gitmeyen olaylar karşısında da sabırla direniş göstermelidir.
Kur’an’ın ifadesine göre inkârcıların nankörlükleri, onların ‘küfr’ etmelerinden kaynaklanır. Küfr ile nankörlük farklı gibi görünse de aralarında yakınlık vardır. Nankörlük kelimesinin anlam sahası içerisinde tıpkı küfr gibi, Allah’ı yaratıcı, bütün evrenin sahibi ve canlılara ait geçim kaynaklarının var edicisi olduğunu; insanın sahip olduğu hayat, can, kalp, eşya gibi şeylerin O’nun tarafından verildiğini inkâr etmek vardır. Bu tutum da elbette tıpkı küfr’e düşmek gibidir.