Muharrifler ve Müceddidler

 

Tecdîd, tahrîfin zıddıdır. Tahrif edileni aslına döndürmeye, tahrip edileni onarmaya, bozulanı yapmaya, eskiyeni yenilemeye “tecdîd”, bunu yapana da “müceddid” denir. Tecdîd, sonradan uydurmak değildir. Aksine tecdîd, sonradan uydurulmuş şeyleri “asıl”dan temizlemektir. Bir bid’attan arındırma ameliyesidir. Tecdîd, kesinlikle reform değildir. Reformda, öze bağlılık aranmaz. “Deforme” olmakla “tahrif” arasında benzerlik varsa da, bunların izâlesi için yapılan “reform” ile “tecdîd” arasında mâhiyet farkı vardır.

Reform, orijinali şart koşmaz. Reformun karşılığı “tecdîd”  değil; “ıslah”tır. Reformasyon, düzeltme, iyileştirme, daha kullanışlı hale getirme işidir. Elde deforme olmamış bir “asıl” olmadan bir şey reforme edilebilir, ancak elde tahrif olmamış bir “asıl” olmadan tecdid gerçekleştirilemez.

Tarih, müceddidlerle muharrifler arasındaki bitmez tükenmez mücadelenin en büyük şâhididir. Muharrifler, tarih boyunca hep müceddidlere düşman olagelmişlerdir. Ekmeğini tahriften çıkaran her tahrifçi, tecdid yanlılarının amansız düşmanıdır. Bu nedenle de tarihte bir inancın müceddidlerine en çok düşman olanlar, o inancı inkâr edenler değil; o inancın tahrif edilmiş biçimini kabul edenler olmuştur. [1]


 

[1] Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.