“Biz hıristiyanlarız’ diyenlerden de kesin söz almıştık ama onlar da kendilerine zikredilenin (verilen öğütlerin veya Kitabın) önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyâmete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.” (Mâide: 5/14)
İlk hıristiyanlar da yahûdilerin amansız takipleri ve işkenceleri karşısında darmadağınık yaşamışlar, Allah tarafından Hz. İsa’ya vahyedilen İncil’i muhâfaza edemeyip kaybetmişlerdi. Milâdî üçüncü asrın başlarında Roma imparatoru Kostantin’in hıristiyanlığa meyletmesinden sonra rahatlayan hıristiyanlar, mukaddes kitaplarını yazmaya teşebbüs etmişler, bunun neticesinde ortaya, birbirini tutmayan yüzlerce İncil çıkmıştır. Hz. İsa’nın yolundan çıkan, Allah’a verdikleri sözde durmayan hıristiyanlar böylece ihtilafa düşmüş, ayrı dinlermiş gibi mezheplere bölünmüş, asırlarca birbirleriyle didişmişlerdir.
Hz. İsa, kendi zamanında öğretilerini konu edinen yazılı herhangi bir belge düzenlememiş ve havârîleri/öğrencileri de onun sağlığında böyle bir şey meydana getirmemişlerdir. Bundan dolayı İncil’e baktığımız zaman onun tek bir eser olmayıp bir tek isim altında birçok risâleden meydana geldiğini görürüz. Yani İncil, bir bakıma derleme eserler koleksiyonudur.
İncillerin durumu, İslâm’daki hadislere bir yönden benzemektedir. Hadisler, daha çok Hz. Muhammed (s.a.s.)’in vefatından sonra yazılmıştır. İnciller de Hz. İsa’nın ref’inden sonra kaleme alınmışlardır. Ancak burada çok önemli bir fark vardır: Hadisleri rivâyet eden kişiler Hz. Muhammed (s.a.s.)’i görenlerdir; halbuki İncilleri Hz. İsa’nın ref’inden onlarca sene sonra kaleme alanlar, onu görmemişler ve yazdıklarını da ondan duymamışlardır.
Bugün hıristiyanların ellerinde bulunan Ahd-i Cedîd, yani Yeni Sözleşme adındaki İncil; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinden ve Peygamberlerin İşleri adlarını taşıyan beş kitaptan oluşmaktadır. Bu kitaplar incelendiği zaman onların birbirlerini yalanlayan, akla mantığa ve tevhide aykırı bölümlerle dolu olduğu görülür. Buna mukabil İncillerin yazılışlarına bir yönden benzettiğimiz hadislerin arasına yalan haberlerin girmemesi için İslâm âlimleri kılı kırk yararcasına çeşitli metodlar geliştirmişler ve sahih hadisleri diğerlerinden ayırmışlardır. İnciller, sahih hadislerin bu titiz yazılışından yoksun bir şekilde kaleme alınmıştır.
Kur’ân-ı Kerim, Tevrat gibi İncil’in de aslen ilâhî kaynaklı bir kitap olduğunu belirtir. Bununla ilgili olarak bir âyette şöyle denilmektedir:
“Onların ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve Ona içinde yol gösterici ve nûr bulunan İncil’i verdik...” (Mâide: 5/46).
Bu âyet, açıkça Hz. İsa’ya İncil’in Allah tarafından verildiğini ifade etmektedir. Hz. İsa, yaklaşık olarak 30 yaşına kadar Nâsıra kasabasında, başka yerlerdekiler tarafından bilinmeyerek ve tanınmayarak yaşamıştı. Daha sonra köyleri ve kasabaları gezerek halka İncil’i tebliğ etmiştir. Onun tebliğatını yaptığı İncil, tabiatıyla hak olan bir kitaptır. Ancak, Hz. İsa şifahî tebliğatının dışında yazılı bir eser bırakmamıştır. Onun bu dünyadan ayrılmasından sonra çeşitli İncil nüshaları yazılmıştır. Ancak bu İncil nüshalarında, Hz. İsa’ya kadar gelip geçen birçok kişinin hayat hikâyeleri ve bu arada cereyan eden olaylar ve fevkalâde haller Hz. İsa’nın gösterdiği mûcizeler, onun yahûdiler ile olan ilişkileri ve Hz. İsa’nın sözleri birer birer anlatılmaktadır. Ayrıca bu İncil nüshalarında Hz. İsa’nın tutuklanıp gerek yahûdiler ve gerekse Romalılar tarafından yargılanması, bunun ardından da haç’a gerilmesi ve kabrinden kalkarak göklere yükselmesi de tarihî bir safha olarak anlatılmaktadır.
İncillerin Hz. İsa’nın ref’i ve ondan sonraki olayları anlatması, onların tahrif edildiğinin ve birçok şeyin onlara eklendiğinin göstergesidir. Zaten bugün birden fazla İncil’in mevcut olması ve bu İncillerin birbirlerini yalanlar türden haberlerle dolu olması, onların tahrif edildiklerinin bir başka isbatıdır. Bütün müslümanların ve akl-ı selim sahibi herkesin sahip olduğu kanaate göre Allah’ın vahyinde çelişki bulunamaz. İnciller üzerinde kesinlikle tasarruf ve tahrif yapılmıştır. Bunu yapan hıristiyan kilisesi Hz. İsa’nın hayatını ve öğrettiği dinî esasları nakleden kitapların çoğunda son derece önemli budamalar yapmıştır. Kilise, Yeni Ahid içinde sadece sınırlı sayıda kitaplar alıkoymuştur. Bunların en önemlileri resmî dört İncil, yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'dır.
Aslında M.S. 325 yılında yapılan İznik konsiline kadar bu İnciller kilise tarafından resmen kabul edilmemişti. Bununla birlikte birbiriyle çelişkili onlarca İncil’den oluşan bir koleksiyon vardı. Kilise, bunlardan sadece dört tanesini seçip almıştı. Yani kilise, bir bakıma İncil yazımı için sipariş veriyordu. Kilisenin bu konuda karşılaştığı en büyük sorun, İncillerin sayısının çokluğuydu. Tabiatıyla İncillerin çokluğu neticede onun tahrif edilmesinden kaynaklanıyordu. Kur’an bu tahrifi yapanları şöyle kınamaktadır.
“Allah, Kitap verilenlerden onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz diye ahid almıştı. Onlar ise İncil’i arkalarına atıp az bir değere değiştirdiler. Onların alış verişleri ne kötüdür.” (Âl-i İmrân: 3/187)
Hıristiyanlığın ilk asırlarından beri İncillerin çokluğunun kiliseyi zor durumda bıraktığını söylemiştik. Roma imparatorlarının hıristiyanlara yaptıkları baskılara son vermek ve hatta onların gözetim ve korumalarına girmek isteyen bazı hıristiyanlar İncilleri imparatorların istedikleri şekle sokmak istemiş ve bunda da başarılı olmuşlardır. Çünkü M.S. 325 yılında İznik’te yapılan konsilde artık horlanan, işkence edilen hıristiyanlar, kendi dinlerinin Roma devletinin resmî dini olması sebebiyle âdeta derin bir nefes alarak rahatlıyorlardı. Kur’an, hıristiyanların İncil’i az bir değere sattıkları fikrini teyid etmektedir. Neticede hıristiyanlık başkalaşarak Roma devletinin himayesine girebilmiştir. Kısaca Roma devletini idare edenler hıristiyanlığı kendi istekleri doğrultusunda değiştirdikten sonra kabul etmişlerdir. Çünkü bu aşamadan sonra onu kabul etmek, kendi zâlim yönetimleri için tehlikeli değildi.
Hz. İsa’nın yaptığı tebliğatın tek bir İncil’de bulunması gerekirdi. Kilisenin ve bu arada Roma devletinin yazılması için sipariş verdiği İncillerin Hz. İsa’nın tebliğ ettiği Kitap olamayacağı açıktır. Zaten Hz. İsa’nın tebliğ ettiği İncil’in sözlü olarak Allah’tan gelen ve tek bir İncil olduğunu Yeni Ahid’deki şu cümleler de desteklemektedir: “Yahya ele verildikten sonra İsa Allah’ın İncil’ini vazederek Galile’ye gelip dedi.”[1] Aynı şekilde Kitab-ı Mukaddes’teki Pavlos’un risâlelerinde de Mesih’in İncil’inden bahsedilmektedir.[2]
Bütün bu gerçeklere rağmen hıristiyanlar tek bir İncil’in varlığını kabul etmeyip onları iki grupta ele alırlar. Birinci gruba ilk üç İncil (Matta, Markos, Luka) girmektedir. İkinci gruba ise Yuhanna İncili girmektedir. Bu üç İncil, Yuhanna İncilinden çok farklıdır. Kendi aralarında da bir insicam yoktur. Zaten bu kitapları okuyan bir kişi, onlardaki çelişkileri kolayca görebilir.[3]