Tahrif, "geri dönmek, yolu değiştirmek, yoldan çıkmak, bozmak, eğilmek, ayağı kaymak" anlamlarına gelir. Kur'an'da hepsi de yahudileşenler için kullanılır:
"Allah'ın kelâmını tahrif ediyorlar/kökünden bozup değiştiriyorlar." (Bakara: 2/75)
"Kelimeleri konuldukları mânâdan tahrif ediyorlar/çıkarıyorlar." (Nisâ: 4/46; Mâide: 5/13, 41)
Tahrifin bu çeşidini yahudiler sık sık yapıyorlardı. Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Rasulullah'a gelip "bizi dinle" diyorlar, hemen arkasından da "dinlemez olasıca" gibi hakaret ifadesini ekliyebiliyorlardı.[1] "Bizi gözet, kolla" manasına gelen "râınâ" ifadesini, dillerini ayın harfinde kırarak “çobanımız” anlamında "raînâ"ya çeviriyorlardı.[2] "Hıtta" yani, "Ya Rabbi bizi affet"[3] demeleri gerekirken, "buğday" anlamına gelen "hınta" dedikleri de bu örnekler arasındadır.[4] Peygamberimiz döneminde Medine yahudileri de bu tahrifi gündelik hayatlarında bile yapıyorlardı. Hz. Âişe'nin şahid olduğu bir olaydan öğreniyoruz ki, onlar Rasülullah'a verdikleri selâmda dahi tahrifat yaparak "es-selâmu aleyküm" yerine "es-sâmu aleyküm" (kahrol) kelimesini geveliyorlardı.[5]
Benzer tahrifler, esefle kaydedelim ki, bazı müslüman bilginler tarafından da yapılabilmektedir. Bazı müslüman âlimlerin kelimeleri ve harfleri değiştirerek yaptıkları tahrife ilginç bir örnek verelim:
"De ki, ben de yalnızca sizin gibi bir insanım" (Kehf: 18/110) âyetindeki "innemâ" daki "mâ"ya olumsuz anlam vererek, âyeti "De ki, ben sizler gibi (sıradan) bir insan değilim" gibi tam tersi bir manaya tahrif etmişlerdir İlginç olan da şudur ki, Kur'an'ın anlamında bu açık tahrifi yapanlar, Hz. Peygamber'i yüceltme adına bu cinayeti işliyorlardı. [6]