Vesile Kavramının Şer’î Anlamı

 

Şer’î vesile üç esasa dayanır.

1- Kendisine tevessülde bulunan: Bu, üstünlük sahibi Allah’tır.

2- Tevessülde bulunan: Bu, Allah’a yakınlık istemeye muhtaç zayıf kuldur. Bu yakınlıktan fayda umarak ya bir ihtiyacını gidermek ya da bir zararı başından savmak ister.

3- Kendisiyle tevessülde bulunan: Bu, vesile diye adlandırılan, kişiyi Allah’a yaklaştıran sâlih ameldir.

Müslüman kardeş! Vesile’nin Allah’a yaklaştıran, ihtiyacı gideren faydayı sağlaması şu şartların oluşumuyla gerçekleşir.

1- Allah’a tevessülde bulunan kul sâlih bir kul olmalı, ameliyle yalnız Allah’ın vechini gözetmelidir.

2- Kendisiyle tevessülde bulunulan amel, Allah’ın kendisine nasıl yaklaşılacağını kullarına göstermek için dininde var kıldığı amellerden olmalıdır.

3- Meşru amel, Allah Resûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem edâ ettiği şekle uygun olmalı; ne ziyade ne de noksan olmamalı, tayin edildiği zaman ve mekânda yerine getirilmelidir. Aksi takdirde bid’at işlenmiş olur.

Buradan hareketle bid’atin kişiyi Allah’a yaklaştırmayıp aksine uzaklaştırdığı görülebilir. Allah’a bid’at işleyerek ibadet eden kimse; hakkıyla ona ibadet etmiş sayılmaz.

Bu üç şart yerine geldiğinde vesile meşruluk kazanır ve «Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve ona doğru vesile arayın, yolunda cihad edin. Umulur ki kurtulursunuz» âyetinin kapsamına girmiş olur.

Bu âyet, farzlar ve vaciplere ziyade olarak yapılacak taatlerle Allah’tan yakınlık isteme konusunda mü’minler için bir emir bildirgesidir. Bu emir bildirgesi, sâlih amellerle vesile isteme konusunu da içermektedir.

Bu âyet, şer’î tevessülün ispatında da bir delil niteliği taşır. Bu konuda alimlerin arasında bir ihtilâf yoktur. İhtilâf, tevessülün nasıl yapılacağı konusundadır. Dört imam ve diğerlerinden, şeriatın maksatlarını bilip, gereğince amel eden âlimlerin sahih tevessül anlayışı üzerinde olduklarını bilmek bile başlı başına bir delil olarak yeter. Bu anlayışa göre, meşru tevessül İslâm’da asıldır, bid’at olarak buna sokuşturulan şeyler ise merduttur, reddedilir.

Bizler, bu ümmetin sâlih Selefinin yolunda yürüyen âlimlere tâbi oluruz. Büyük sahabi Huzeyfe b. Yemân’ın vasiyetine uyarak, Kelâm ilmi ve İslâm’a sokuşturulmuş felsefe bağlılarına tâbi olmaktan kaçınırız. Bu vasiyet şöyledir:

«Allah Resûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ashabının ibadet etmediği hiçbir ibadet şeklini kabullenip de bunlarla ibadet etmeyin. Öncekiler (yani Ashab) sonradan gelenlere söyleyecek söz bırakmamıştır. Allah’tan korkun ey kurra topluluğu! Sizden öncekilerin yolunu tutun.»