Bazı cahil Müslümanlar, velilerin türbeleri başında, şehitliklerde, belirli dönemlerde kubbelerin civarında kurban keserler; hastalarını bu gibi yerlere götürürler; saygı duruşunda bulunup orada gecelerler; bu gibi türbe ve kabir sahiplerinden şefaat dilerler, onlara seslenecek dua talep ederler; ayrıca onlardan meded umarlar. Bu davranışların tümü, Allah’ın dininde olmayan sapık bid’atler olup şirk ve cahiliyye toplumlarının yapageldikleri amellerdir.
«Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.» (Nisâ, 4/36)
«Bildiğiniz halde Allah’a eşler koşmayın.» (Bakara, 2/22)
Bu batılda ısrar edenle onu tasdikleyenin hükmü birdir. Bu da şirktir. İmandan sonra küfre sapmaktır.
Bid’at tevessül çeşitlerine sımsıkı yapışarak meşru tevessül yollarından yüz çeviren, Kitap ve Sünnette sabit olmalarına rağmen dualarında bunları kullanmayan pek çok insan, cidden şaşırtıcı bir manzara arz eder.
Bunlar, uydurdukları dualara ve tevessül çeşitlerine bel bağlarlar. Oysa bunları ne Allah dininde var kılmış, ne de Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem hayatında bir kerecik kullanmıştır. İlk üç kuşak Müslümanlarda (Sahabe, Tâbiûn, Etbau’t-Tâbiîn) ifadesini bulan Selef-i Sâlihîn’in radıyallahu anhüm anlayışında da böyle şeyler yoktur.
Bid’at ehli tevessül kavramıyla öyle oynamıştır ki onu gerek lûgat gerekse şer’î anlamından soyutlayarak şirkin ve haramın her türünün bulaştığı bir «meded umma» şekline indirgemiştir.
Bu tavır, onları Allah’tan istemekten uzaklaştırmış ölülerin türbelerine sığınır kılmıştır. Ölümsüz, her zaman diri olan Rablerini bırakıp toprakta çürümüş olanlara yönelmişlerdir. Allah’tan korktuklarından ziyade onlardan korkmuşlardır. Bir de utanmadan iman iddiasına yeltenirler. Allah’tan başkasıyla, bir veli ya da sâlih bir kimse adına yemin etmeleri istendiğinde çehreleri değişerek gerçeği itiraf ederler. Şüphesiz bu, büyük şirktir. Zira onlara duydukları korku, Allah’a duydukları korku gibidir. Belki daha da fazladır. Oysa korku, Allah’a mahsus kılınması gereken bir ibadettir. Zarar vermek ve fayda sağlamak sadece Allah’ın elindedir.
Allah’tan yüz çevirip başkasına bağlanmak o noktaya geldi ki insanlar Allah’tan başkasının adına yemin verir, darlık ve bollukta veliler ve sâlih kimselerden meded umar oldular. Bu nedenle işlemiş oldukları şirk cahiliyye şirkini de fersah fersah geride bırakmış oldu. O cahiliyye şirki ki, Allah şöyle tasvir ediyor.
«Gemiye bindiklerinde dini Allah’a has kılarak dua ederler. Allah, onları sağsalim karaya çıkarınca da ona ortak koşarlar.» (Ankebût, 29/65)
Günümüz müşrikleriyse ne darlık ne de bollukta Allah’ın adını akıllarına getirmezler. Kesintisiz bir şirk atmosferinde yaşayıp durmazlar. Gariptir ki, kendisini ilme nisbet eden bazı dinde gayret sahibi kimseler, insanlara katıksız tevhidi öğretecekleri yerde peygamberlerin gönderilme nedeni olan bu temel konuyu davetlerinde üçüncü beşinci sıraya koymaktadırlar. Üstelik bir de bu konuyu gündeme taşıyanlardan nefret edebilmekte daha kötüsü insanların da nefret etmelerini sağlayabilmektedirler. Bu tavrın sebebi sorulduğunda verdikleri cevap ilginçti: Tevhid konusunu gündeme getirip bid’atlerden sakındırmak Müslüman kitleyi bölmekteymiş (?!) İslâm saflarında kopmalar meydana getirmekteymiş (?!) Oysa safları bölen bid’atten sakındırmak değil bizzat bid’atin kendisidir. Tevhid, bütünleştiricidir. Bütünlüğü koruyucudur. Tevhidin aslı bir kelimede bir araya gelmektir. Nerde kaldı bunların birlik iddiası?!
Allah, bu gibileri kitabında ne de güzel tavsif ediyor.
«Yoksa daha düşük olanı iyisiyle mi değişiyorsunuz.» (Bakara, 2/61)