Kavram Olarak Vesile-Tevessül:

 

Vesile, maksadın meydana gelmesine sebep olan şey olduğuna göre kişiyi Allah rızasına götürecek bütün salih ameller, bütün hayırlı işler bir ‘vesile’dir. Bu salih amellerin adının değil ölçüsünün ve ilkelerinin Hz. Peygamber tarafından konulması önemlidir. Bu yola baş vurmak da ‘tevessül’dür. Mü’min, ‘Allah bizi imanımız ile’ sever deyip, bir köşeye çekilmez. O, Rabbinden ittika eder  (korkup çekinir). Bununla da kalmaz, haram işlerden ve yasaklardan kaçınır, kötü ahlâkı terkeder, iradesini kullanarak Allah’ı razı edecek diğer salih amellere devam eder. Mü’min, farzlar vacipler dışında, nafile ibadetlerle bu vesile yollarını arar.  Peygamberimiz, mü’minin nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmaya devam edeceğini haber vermektedir. (Buharí, Rikak 38, 8/131)

Mü’mini vesileye ulaştıracak yol iman ve takvadır. Asıl vesile de, Allah’a  yaklaşma niyeti ve O’nu sevme arzusudur. Bu kasıt ve niyet ile güzel ahlâk sahibi olmaya çalışır, salih amellere devam eder, Allah’ın rızasına  uygun işlerle meşgul olur. Âyetin devamında Allah yolunda  cihad etmek emredilmektedir. Allah’a yakınlık kazandıracak ‘vesile’nin cihad ibadetiyle yakından ilgisi bulunmaktadır. Bu noktanın altını çizmek gerekiyor. Kimileri ‘vesile’yi Allah’a yaklaştıracak yol gösterici bir mürşid diye anlarlar. Halbuki âyetin ifadesi gayet açıktır ve onların dediği gibi anlamanın imkanı yoktur. Ilim ehli kimseler insana yol gösterebilirler, güzel ahlâk örneği olabilirler;  ama kul ile Allah arasında kimse aracı olamaz. Buradaki ‘vesile, ibadet cinsinden bir şeyle Allah’a yakınlık arama arzusudur.

Mü’mini Allah’a yaklaştıracak vesile;  ilim, ibadet ve şeriatın güzelliklerini arama ve yaşamadır.  Bu, kişiyi manevi olarak Rabbine bağlar. Kul ile Allah arasındaki bağ, kulluk zilleti, Allah’a ihtiyaç duyma, O’nun önünde boyun bükme, O’nun Rububiyyetinin (Rabliğinin) karşısında ubudiyet (kulluk) yapmadır. Kaldı ki, Allah’ı bilme ve O’na ibadet etme, Allah’a olan yakınlaşmanın olmazsa olmaz şartıdır.

Allah’a tevessül etmeyi sağlayan şeylerden biri de cihad’tır. Âyet, önce takvayı, arkasından Allah’a yaklaşmak için vesile aramayı, arkasından da cihadı emrediyor ve bunların kurtuluş sebebi olacağını açıklıyor. Bu bir anlamda iman edenlerin takva sahibi olup, salih amel işleyerek, Allah yolunda cihad etmelerini, kulluk görevi olarak sıralamaktır.

Iman takva ile, takva vesileyi aramak ile, vesileyi aramak ta cihad ile tamam olmaktadır. Öyleyse, Allah’a vesile aramayı, Allah yolunda cihad’tan ayrı düşünmek, âyeti eksik anlama olur. Bu cihad ister Islâmın düşmanlarıyla olsun, isterse azgın nefse karşı, isterse aldatıcı şeytana karşı olsun; farketmez. Kur’an şöyle buyuruyor: “Artık her kim Rabbine kavuşmak istiyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine olan ibadetinde hiç bir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110) Bu âyet de ‘vesile’ konusunda önemli ip uçları veriyor. Allah’a manevi olarak kavuşmanın yolu, salih amel işlemek ve ibadette hiç kimseyi ortak koşmamaktır. Bu demektir ki ilâhlara tapınmak sapıklık olduğu gibi, ibadette aracı bulmak da sapıklıktır. Tevessül, ibadette bir aracı, bir torpilci bulmak değil; ibadet cinsinden  bir salih ameli ihlasla yaparak, takvaya sarılarak ve Allah yolunda cehd ederek (çalışarak) O’nun rızasını kazanmaya çaba harcamaktır.

Ibadette, zikirde, duada başkalarını aracı yapmak doğru değildir. Ölmüşleri, aziz zannedilenleri, yaşayan kimseleri ‘falancanın yüzü suyu hürmetine’ diyerek işin içine katmak vesile değildir. Duaların ve zikirlerin kabulü için uzaklarda yasayanları veya mezarlarda un ufak olmuş ölmüşleri araya koymak tevhide aykırıdır.

(Kimileri dualarını ve zikirlerini önce hocalarına (şeyhlerine) sunuyorlar, onların da bu dua ve zikirlerini Allah’a arzetmesini istiyorlar.Bu yolla dua ve zikirlerinin kabul göreceğini hayal ediyorlar. Halbuki Allah (cc) kuluna, onun şahdamarından daha yakındır, dua edenin duasını işitir ve karşılığını verir. (Kâf, 16;  Bakara, 186) Rabbimiz  (cc) kulun ibadetinde başkalarını ortak etmesini kesinlikle yasaklıyor.)  (bkz.  Kehf, 110)[1]


 

[1] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 464-466.