Benim sözünü ettiğim bu hususları kalbinle bilip anladığın takdirde, yüce Allah’ın hakkında “Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını ise dileyeceğine mağfiret eder.” (en-Nisâ, 4/116) diye buyurduğu şirkin ne olduğunu da öğrenirsin, Allah’ın ta ilk rasûlden, sonuncularına kadar bütün rasûlleriyle gönderdiği ve onun dışında kimseden başkasını kabul etmediği dininin hangisi olduğunu da bilmiş olursun. Aynı şekilde insanların çoğunun bu hususta ne kadar cehalet içerisinde olduklarını da öğrenmiş olursun.
Yani sen “lâ ilâhe illallah”ın gerçek anlamını ve bu gerçek anlamının “Allah’tan başka, ibadet olunmayı gerçekte hak eden hiçbir ilah (ibadet edilen) yoktur.” şeklinde olduğunu bilmiş olursun, demek istemektedir.
Müellifin Allah ona ranmet etsin kaydettiği âyet-i kerimenin, her türlü şirki mi kapsadığı, yoksa sadece en büyük şirke mi mahsus olduğu? hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır.
Kimisi, isterse bu Allah’tan başkası adına yemin etmek gibi küçük şirk dahi olsun, bütün şirk çeşitlerini kapsar. Şüphesiz ki Allah onu bağışlamayacaktır.
Kimisi de bu büyük şirke hastır, Allah’ın asla bağışlamayacağı şirk budur, demiştir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye Allah’ın rahmeti üzerine olsun ’nin bu husustaki ifadeleri farklıdır. Kimi zaman birinci görüşü tercih etmiş, kimi zaman da ikinci görüşü tercih etmiştir.
Durum her ne olursa olsun, kesinlikle şirkten sakınmak icap eder. Çünkü ifadenin genel olması dolayısıyla bu genelin kapsamına küçük şirkin girme ihtimalini de ortaya koymaktadır. Çünkü yüce Allah’ın: “Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını mağfiret etmez” diye buyurması nefy (olumsuz) bir cümle olup, umum ifade eder.
Yüce Allah’ın hiç kimseden başkasını kabul etmeyeceği din ise şu buyruklarda dile getirdiği gibi yalnızca Allah’a ibadet etmekten ibarettir:
”Senden önce gönderdiğimiz herbir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: Benden başka ilâh yoktur. O halde yalnız bana ibadet edin.” (el-Enbiya, 21/25)
İşte yüce Allah’ın hakkında:”Kim İslam’dan başka din ararsa, ondan asla kabul olunmaz.” (Al-i İmran, 3/85) diye buyurduğu İslam dini de budur.
İşte bu kelimenin daha önce sözü geçen şekilde anlaşılmaması gereği ile -müellifin az önce söylediği- “bu sözün ne anlama geldiğini bilmediği halde müslüman olduğunu iddia eden kimseye hayret edilir...” şeklindeki sözlerin mahiyeti de böylelikle anlaşılmış olmaktadır.
(Bunları bilecek olursan) bunun sana iki faydası olur: Birincisi, yüce Allah’ın lutuf ve rahmeti ile sevinmek. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
”De ki: Allah’ın lutfu ile ve rahmeti ile ve yalnız bunlar ile sevinsinler. Bu onların topladıklarından daha hayırlıdır.” (Yunus, 10/58)
Aynı şekilde bununla ileri derecede (Allah’tan) korkmak faydasını da elde edersin.
Bu iki fayda iki şekilde elde edilir: Birincisi yüce Allah sana bu büyük söz olan “la ilâhe illallah” sözünün doğru anlamını bilme lutfunu ihsan etmiş olmaktadır. Elbetteki bu büyük bir lutuftur ve büyük bir rahmettir. Böyle bir şey dolayısıyla sevilmek de Allah’ın emrettiği bir sevinmedir. Bunun delili de müellifin de zikrettiği ”De ki Allah’ın lutfu ve rahmeti ile ve yalnız bunlar ile sevinsinler. Bu onların topladıklarından daha hayırlıdır.” (Yunus, 10/58) buyruğudur. Allah’ın kendisine ihsan etmiş olduğu ilim ve ibadet gibi övülmeye değer şeyler sebebi ile kul sevilir. Nitekim hadiste şöyle buyurulmaktadır:
“Oruç tutanın iki sevinci vardır. Birisi (bayramda) orucunu açtığı vakit, diğeri ise Rabbine kavuştuğu vakit duyduğu sevinçtir.”[1]
Kişinin sağladığı diğer fayda ise büyük korkudur. Yani sözü edilen o cahillerin anlamını bilmemek ve bu konudaki büyük tehlikeye düşmek korkusudur.
Şüphesiz ki sen insanın dilinden çıkacak bir söz ile kâfir olabileceğini görmüş bulunuyorsun. Kişi bu sözü bazan bilgisizce söyleyebilir ve bilgisizliği kendisi için mazaret olmayabilir.
Müellifin Allah ona ranmet etsin bu cümlesi ile ilgili açıklamalarımız: