Bazan tevhide düşman olanların pekçok ilimleri, kitabları ve delilleri de bulunabilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Peygamberleri onlara apaçık deliller ile geldiğinde onlar yanlarındaki ilim dolayısı ile şımardılar.” (el-Mumin, 40/13)
Yani peygamberlerle mücadele edip, onları yalanlayan düşmanlarının pekçok ilimleri, kitabları ve delil diye adlandırıp, insanlara karşı gerçeği gizledikleri, hakkı batıla karıştırdıkları birtakım şüpheleri bulunabilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Peygamberleri onlara apaçık deliller ile geldiğinde onlar yanlarındaki ilim dolayısı ile şımardılar ve alay edegeldikleri şey onları kuşatıverdi.” (el-Mumin, 40/83)
Böyle bir sevinmek (şımarmak) yerilmiş bir şeydir. Çünkü Allah’ın razı olmadığı bir şey dolayısıyla sevinci ifade eder. Dolayısıyla bu yerilen sevinç türünden (yani şımarıklık) olur.
Müellif bu cümlesi ile şuna işaret etmektedir: Bu düşman kesimlerin sahib oldukları bilgi ve şüphelerin neler olduğunu onlara kendi silahlarıyla karşılık vermek üzere bilmemiz gerekir. Bu da Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in rehberlik ettiği hususlar arasındadır. Bundan dolayı o Muaz’ı Yemen’e gönderdiğinde ona şöyle demişti: “Sen kitab ehli olan bir kavme gidiyorsun.”[1]
Buna sebeb ise onlar için gerektiği gibi hazırlanması ve getirdikleri ile onlara karşı cevab verebilmek için kendilerindeki kitabın bilgisini bilmesi, öğrenmesi içindi.
Bu gerçeği bildiğimize yüce Allah’a giden yolun başında duran, açık seçik konuşan, bilgi ve belge sahibi birtakım düşmanlarının varlığının kaçınılmaz olduğunu bildiğimize göre bize düşen görev Allah’ın dinini bu şeytanlara karşı kendisi ile savaşacağımız silahı teşkil edecek şekilde bilmek görevimiz olarak ortaya çıkmaktadır. Bu şeytanların önderleri ve onların başlarını çeken yüce Rabbimize şöyle demişti:
“Andolsun senin doğru yolunda onlara engel olacağım. Sonra andolsun önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” (el-A’raf, 7/16-17)
Bu gerçeği yani bu düşmanların kitablarının bilgilerinin ve delillerinin bulunduğunu, bunlarla hakkı batıla karıştırdıklarını bildiğimize göre onlara gereken şekilde hazırlanmak görevimizdir. Onlara karşı hazırlık da iki şekilde olur:
1- Müellifin Allah ona rahmet etsin işaret ettiği şekilde onların bu tür delillerini ve batıllarını bertaraf edecek şer’î ve aklî delil ve belgeleri bilmek.
2- Onlara karşılık vermek imkanını elde etmek maksadıyla sahib oldukları batılın ne olduğunu bilmek. Bundan dolayı merhum Şeyhu’l-İslam “Der-u Tearudi’n-Nakli ve’l-Akli” adlı eserinde şunları söylemektedir: “Bir batılın lehine delil olsun diye kim bir delil ortaya koyarsa, mutlaka o onun lehine değil aleyhine bir delil olur.” Bu da şöyle olur: Sağlıklı bir delili batılı savunan bir kimse kendi batılının lehine delil diye gösterecek olursa, bu mutlaka onun aleyhine bir delil olur, onun lehine delil olamaz. Dolayısıyla bu gibi kimselerle tartışmak isteyen bir kimsenin kesinlikle şu iki hususu göz önünde bulundurması gerekmektedir:
1- Onlara karşılık verebilmek için sahib oldukları bilgiyi iyice kavraması.
2- Bu gibi kimselere karşı kendileriyle cevab vereceği şer’î ve aklî delilleri iyice anlayıp kavraması.
Şu kadar var ki sen Allah’a yönelip, O’nun delil ve açıklamalarına iyice kulak verecek olursan, bunlardan korkma ve üzülme. “Çünkü şeytanın hilesi şüphesiz ki zayıftır.” (en-Nisa, 4/76)
Müellif bu sözleriyle yüce Allah’a yönelip, hakkı bilen ve tanıyan kimseleri batıl ehlinin ileri süreceği delillerden korkmaması gerektiğini belirterek yüreklendirmek istemektedir. Çünkü bunların delilleri çürüktür ve bunlar esasen şeytanın hile ve tuzaklarından kaynaklanır. Yüce Allah ise:”Muhakkak şeytanın hilesi pek zayıftır.” (en-Nisa, 4/76) diye buyurmaktadır. Bu hususta da şair şöyle demiştir:
“Bunlar abuk sabuk iddialardır, tıpkı can gibi,
Hak zannedersin onları fakat hepsi kırılır ve dökülür.”