Etraflı cevaba gelince, şüphesiz Allah düşmanlarının rasûllerin dinlerine karşı kendileriyle insanları bu dinden alıkoydukları çokça itirazları vardır. Bunlardan birisi: Biz Allah’a ortak koşmuyoruz. Aksine ortaksız bir ve tek olarak Allah’tan başka hiçbir kimsenin yaratmadığına, rızık vermediğine, fayda sağlayıp, zarar vermediğine, Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’in dahi -Abdu’l-Kadir ya da bir başkası şöyle dursun- kendisine fayda sağlama ya da zarar verme imkanına sahib olmadığına şahitlik ediyoruz. Şu kadar var ki ben günahkar bir kimseyim. Salih kimselerin ise Allah katında bir mevkileri vardır. Ben onları aracı kılarak Allah’tan dilekte bulunuyorum şeklindeki sözleridir. Bu sözlere daha önce geçen şekilde cevab ver. Şöyle ki: Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın kendileriyle savaştığı kimseler de sözünü ettiğin hususları kabul ediyorlardı. Onların putlarının hiçbir şeyi yapamadığını kabul etmekle birlikte bu yolla onların mevkilerinden ve şefaatlerinden istifade etmeyi dilemişlerdi. Onlara yüce Allah’ın kitabında zikrettiği buyrukları oku ve açıkla.
Müellifin: Etraflı cevaba gelince... şeklindeki sözlerine gelelim. Birinci cevab özlü ve kapsamlı bir cevabtı. İnsan bunu her şüpheye karşı cevab olarak zikredebilir. Diğer taraftan etraflı yani herbir şüphe muayyen olarak çürütülecek şekilde biri diğerinden ayırd edilen cevablar da vardır. Bundan dolayı Allah’a ortak koşan bir kimse eğer: Ben Allah’a ortak koşmuyorum. Aksine bir ve tek ve ortaksız olarak Allah’tan başka hiçbir kimsenin yaratmadığına, rızık vermediğine, fayda sağlamayıp zarar vermediğine, Muhammed’in -Abdu’l-Kadir gibileri, onun daha alt mertebesinde olanlar şöyle dursun- bizzat kendisinin dahi kendisine bir fayda sağlayamayıp, zarar veremediğine şahitlik ediyorum diyecek olursa, şüphesiz ki bu tevhidin kendisidir. Ancak böyle diyen bir kimse bununla hakkı karıştırdığı bir şüphe ortaya atmaktadır. Bu şüphe ise çürütülmeye mahkumdur. Bunun sahibine hiçbir fayda sağlaması mümkün değildir.
Sözü edilen Abdu’l-Kadir Musa oğlu Abdu’l-Kadir el-Ceylani’dir. Babasının adı ile ilgili farklı görüşler vardır. Zahid ve mutasavvıfların büyüklerindendi. 471 yılında Ceylan’da dünyaya gelmiş, 561 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir, Hanbeli mezhebine mensubtur. “...Ancak ben günahkar bir kimseyim...” şeklinde bu şüpheci kimsenin sözlerinin geri kalanına gelince, sen de böyle bir kimseye şu şekilde cevab ver: Senin sözünü ettiğin bu durum tıpkı Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in kendileri ile savaştığı, kanlarını, kadınlarını ve mallarını mübah gördüğü ve bu şekilde tevhidin kendilerine en ufak fayda sağlamadığı müşriklerin de benimsediği bir inanç idi.
“Onlara yüce Allah’ın kitabında zikrettiği buyrukları oku ve açıkla” ifadeleri ile şunları kastetmektedir: Sen onlara yüce Allah’ın uluhiyetin tevhidine dair sözünü ettiği buyrukları oku, çünkü şanı yüce Allah bu hususu defalarca ele almış, tekrarlayıp durmuştur. Buna sebeb ise bu tevhidi insanların kalblerine sapasağlam yerleştirmek, bu hususta onlara karşı delili ortaya koymaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Senden önce gönderdiğimiz herbir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: Benden başka ilâh yoktur. O halde yalnız bana ibadet edin.” (el-Enbiya, 21/25)
”Ben cinleri de insanları da ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (ez-Zariyat, 51/56)
”Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığını adaleti ayakta tutarak açıkladı. Melekler de, ilim sahibleri de O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, mutlak galibtir, hakimdir.” (Al-i İmran, 3/18)
”İlahınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O rahmandır, Rahîmdir.” (el-Bakara, 2/163)
”O halde yalnız Bana ibadet edin.” (el-Ankebut, 29/56)
Ve buna benzer yüce Allah’ın ibadetinde tevhid edilmesinin ve kendisinden başkasına ibadet edilmemesinin gereğine delalet eden daha birçok âyet-i kerime. Şâyet bunlarla ikna olursa, zaten istenen gerçekleşmiş olur. Eğer ikna olmayacak olursa, bu hakka karşı bile bile direnen, inat eden ve yüce Allah’ın şu buyruğunun kapsamına giren büyüklenen bir kimsedir:
”Kalbleri onlara inandığı halde zulüm ve büyüklenme sebebiyle onları inkar ettiler. Bozguncularının sonunun nasıl olduğuna bir bak.” (en-Neml, 27/14)
Şâyet: Bu âyet-i kerimeler putlara ibadet eden kimseler hakkında inmiştir. Sizler salih kimseleri nasıl putlar gibi değerlendirirsiniz. Yahutta peygamberleri nasıl put kabul edersiniz diyecek olursa, az önce geçen buyruklarla ona cevab ver.
Şâyet kâfirlerin rububiyetin tümüyle Allah’ın olduğuna şahitlik ettiklerine ve onların bu yaptıkları ile şefaattan başka bir şeyi kastetmediklerini kabul etseler, ancak diğer taraftan kendi yaptıkları ile müşriklerin yaptıkları arasında -sözünü ettiği gerekçe sebebiyle- fark gözetilmesini isterse...
Müellifin: “Bunlar” sözleri ile kastettiği şudur: Eğer müşrikler bu âyetler daha önce putlara ibadet eden müşrikler hakkında inmiştir bu veliler ise put değildirler diyecek olurlarsa, sen de daha önce geçen şekilde ona cevab ver. Yani Allah’tan başka kendisine ibadet olunan her bir varlık artık ona ibadet eden kimsenin mabudu ve putu olur. Peki putlara tapınan kimse ile peygamberlerle evliyalara tapınan kimse arasındaki fark nedir. Çünkü bunların hiçbirisinin kendilerine ibadet edenlere en ufak bir faydası olmaz.
Bu sözleri söyleyen kimse müşriklerin rububiyeti kabul ettiklerini yüce Allah’ın herşeyin Rabbi, yaratıcısı ve maliki olduğunu kabul ettiklerini biliyor. Ancak onlar bu putlara kendilerini Allah’a daha çok yakınlaştırsınlar ve kendilerine şefaatçi olsunlar diye ibadet ediyorlardı. O bunu kabul edecek olursa, dolayısı ile günümüzde bu şekilde hareket eden kimsenin maksadının tıpkı o müşriklerin maksadı gibi olduğunu da kabul etmiş olur. Bununla birlikte -önceden de geçtiği gibi- böyle bir inanışın onlara (müşriklere) bir faydası olmamıştır.