Müellifin: “Bu husus sabit olduğuna göre onların peygamberlerden yardım istemeleri...” ifadesi de ikinci cevabı teşkil etmektedir. Şöyle ki insanların peygamberlerden yardım dilemeleri (istiğase) yüce Allah’a insanları o büyük bağkifdeki halden rahata kavuşturması için Allah’a dua etmelerini istemek kabilinden olacaktır. Bizzat kendilerine dua etmek (ve onlardan istemek) değildir. Aksine onların Rablerine dua etmelerine dair bir istekleridir. Bu da caiz bir şeydir. Nitekim ashab-ı kiram da Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’dan kendilerine Allah’a dua etmelerini istiyorlardı. Buhari ve Müslim’de yer alan Enes radıyallahu anh.’ın rivayet ettiği hadise göre bir adam bir cuma günü Peygamber sallallahü aleyhi vesellem hutbe irad ederken mescide girerek şöyle demiş: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mallar telef oldu, yollar kesildi. Sen yüce Allah’a bize yağmur yağdırması için dua buyur.” demiş fakat ey Allah’ın Rasûlü sen bizim için yağmur yağdır dememiştir. Aksine “Allah’a bize yağmur yağdırması için dua et” demiştir. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem de ellerini kaldırarak üç defa: “Allah’ım bize yağmur yağdır” diye buyurmuştur. Yüce Allah bir bulut peydah ederek, bulut yağmur yağdırdı. Tam bir hafta boyunca güneşi görmediler. Yağmurda oluk oluk yağıyordu. Bir sonraki cuma yine bir adam ya da aynı adam gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mallarımız su altında kaldı, binalar yıkıldı. Yüce Allah’a bu yağmuru kesmesi için dua buyur” dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahü aleyhi vesellem da Rabbine dua ederek şöyle buyurdu: “Allah’ım üzerimize değil, etrafımıza (yağdır). Allah’ım tepelere, tümseklere, vadilerin iç taraflarına, ağaçların bittikleri yerlere (yağdır).”[1] Bunun üzerine semadaki bulutlar ayrıldı ve ashab-ı kiram (mescidden) çıkıp güneşte (evlerine gitmek üzere) yürüyüp gittiler.
İşte bu Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’dan yüce Allah’a dua etmesi için yöneltilmiş bir istektir. Yoksa Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın kendisine yapılan bir dua da değildir, ondan bir yardım istemek (istiğase) da değildir. Böylelikle bu gibi kimselerin ortaya attıkları bu şüphenin kendilerine fayda sağlayacak bir şüphe olmadığı anlaşılmaktadır. Aksine bu şüphe Allah tarafından kabul edilmeyen çürük, tutarsız bir şüphedir.
Daha sonra müellif şunu sözkonusu etmektedir: Kendisini bildiğin ve salih olduğunu da bildiğin salih bir insana giderek ondan senin için Allah’a dua etmesini istemende bir sakınca yoktur. Bu doğrudur. Şu kadar var ki insanın bunu bir adet haline getirmemesi gerekir. Salih bir kişi gördüğü her seferinde o kimseye benim için Allah’a dua et demeye kalkışmamalıdır. Çünkü böylesi selefin -Allah onlardan razı olsun- adeti değildi. Ayrıca böyle bir tutum başkasının duasına bel bağlama sonucunu da getirir. Bilindiği gibi insan bizzat Rabbine dua edecek olursa, bu onun için daha hayırlıdır. Çünkü o böylelikle kendisini yüce Allah’a yakınlaştıran bir ibadette bulunmuş olmaktadır. Şüphesiz ki dua yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi bir ibadet çeşididir:
”Bana dua edin, ben de sizin duanızı kabul edeyim.” (el-Mu’min, 40/60)
Yine insan bizzat Rabbine dua edecek olursa, kendisi de ibadetin ecrini elde eder. Ayrıca menfaatin elde edilmesi, zararın önlenmesinin gerçekleşmesi hususunda da yüce Allah’a güvenip dayanır. Halbuki başkasından kendisi için Allah’a dua etmesini isteyecek olursa, bu başkasına bel bağlar ve belki de bu başkasına bağlanması yüce Allah’a olan bağlılığından daha ileriye de gidebilir. Böylesi ise tehlikeli bir husustur. Nitekim Şeyhu’l-İslam (İbn Teymiyye) şöyle demiştir: “İnsan bir kimseden kendisine dua etmesini isteyecek olursa, şüphesiz ki bu yerilmiş istek çeşitlerindendir.” O halde insana gereken şudur: Bir başkasından kendisine dua etmesini isteyecek olursa, bununla o kimsenin kendisine dua etmesi suretiyle fayda sağlama niyetini gütmesi gerekir. O vakit bundan dolayı kendisi bir ecir alır, belki de hadis-i şerifte belirtildiği üzere bir kimse kardeşine gıyabında dua edecek olursa, melekler de: Amin, sana da onun gibisi olsun diye hadiste belirtilen mükafata da nail olabilir.
[1] Buhari, İstiska, Babu’l-İstiska-i fi Hutbati’l-Cumuati; Müslim, Salatu’l-İstiska, Babu’d-Duai fi’l-İstiska.