a- Medeniyet, gerçek anlamıyla, İslâm’dan, Tevhidin oluşturduğu hayat ve toplumsal ilişkiden farklı bir şey değildir. İslâm’ın kendisi, mükemmel bir medeniyettir.
b- Mükemmel bir medeniyetin insanî ve toplumsal özellikleri, insanların kula kulluktan kurtulup sadece Allah’ın hükümlerine rızâ göstermeleri ve O’nun kanunlarını uygulamaları sonucunda gerçekleşir.
c- Kelime-i Tevhid, Kur’an ve sünnetle hudutları çizilen bir kültür ve medeniyet ön görmektedir. Tevhidî inanış; hikmetin (faydalı ilim ve uygulamanın) müslümanların yitik malı olduğunu, onu nerede bulurlarsa almaları gerektiğini öğretmektedir.
d- Doğruluğu kanıtlanmış ve insanlığın faydasına kullanılan müsbet bilimle İslâm’ın çatışması sözkonusu değildir. Aslında müsbet bilim, Allah’ın insanda ve evrende yarattığı kanunların (sünnetullahın) tanınması ve disiplininden başka bir şey değildir.
e- Tevhidî anlayış, insanın sınır tanımadan gelişen bilim ve teknolojinin kölesi durumuna getirilmesine karşı çıkıp; teknolojinin ve ilmin insanın hayrına/faydasına hizmet ederek insanın emrine/istifadesine verilmesini öngörmektedir.
f- Tevhidî zihniyet, insanlara “uygarlık” diye “modernizm”i, teknolojik köleliği ve tüketim toplumu olup eşyanın ve sömürücülerin emrine ve hizmetine girmeyi kesin bir şekilde reddedip insanların âdil bir şekilde gerçek medeniyetten nasiplenmelerini sağlar. Yeryüzünde ancak Tevhid inanç ve düzeninin hâkim olmasıyla bu adâlet gerçekleşir; insan ancak tevhidî medeniyet anlayışı sâyesinde tüm köleliklerden kurtularak yeryüzünün efendisi/halifesi olma onuruna kavuşabilir.
g- Tevhidî inanış; Allah’ın emir ve yasaklarının Rasûlullah’ın örnekliğiyle uygulandığı bir toplumu İslâm toplumu kabul eder. Toplumdaki bireyler, birtakım dinî anlayış ve davranış içinde olsalar da, eğer o toplumda bireyse, sosyal ve siyasal düzenlemeler Allah’ın hükümlerine dayanmıyorsa, o topluma câhiliyye toplumu denilir. [1]