“Üzülmeyin, gevşemeyin; eğen gerçekten iman ediyorsanız üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân: 3/139).
Bu üstünlük, insanların (sadece) savaşlarda üstün gelmelerini değil; esas olarak bir mü’minin düşüncesini ve eşyaları değerlendirmesini, izzet ve onurunu kapsar:
a- Tevhidî inanışla, mü’min her şeye ve her duruma, her değere ve her şahsa karşı takınacağı mü’min muvahhide has onur ve şerefi temsil eder; bu üstünlüğün bilinci içinde gurura kapılmadan Allah’a karşı kulluk, yeryüzündeki varlıklara karşı hilâfet görevini yerine getirir. İnsanlara karşı tevhidî iman ve değer ölçüleriyle, böyle bir imana dayanmayan diğer tüm insan ve değer ölçülerinden üstün olduğunun şuur ve sorumluluğuna ulaşır.
b- Tevhid düşüncesinden sapmış beşerî tüm kuvvet ve korkuların üstüne çıkar. İnanan insan, Allah’ın hükümlerine ters düşen tüm değer, gelenek, âdet ve düzenlerin üstündedir. Aşağılık duygusu nedir, bilmeyen öz güven sahibi kişilikli bir karakter sahibidir. Şeref, fazilet ve yücelik sahibi olmanın yolunu ve tarzını bilir, bu yoldan ayrılmaz ve bunun şükrünü edâ eder.
c- Tevhid eri, Allah’ın askeri olduğunun bilinci içinde, yeryüzündeki zâlim ve tâğûtî kuvvetlerin karşısında yer alır. Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğuna inanır. İyiliği emretme ve kötülüğe dur deme görevini en güzel şekilde icrâ ederek egemen zâlimlere karşı çıkmanın sonucundaki her çeşit zorluklara katlanmanın “sabır” demek olduğunu ve cennetin bedelinin bu cihad olduğunu unutmaz.
d- Muvahhid insan; bâtıl örf, âdet ve geleneklerin yanlış uygulamaları altında ezilmediği gibi; bazı insanlarca yüceltilse veya korkulsa bile, tevhid inancına dayanmayan her çeşit dünyevî güçlerin Allah’ın gücü ile karşılaştırıldığında “yok” hükmünde olduğunu ve basit birer aldatmaca veya yanılsama olduğunu farkederek tevhide bağlanmanın en üstün ve tek gerçek güce dayanmak demek olduğunu bilerek bu güçle irtibatı oranında güçlü olduğunu bilir.
e- Bu izzetin şuuruna ermiş bir muvahhid, her çeşit zâlimlere, yaygın bâtıl değerlere, egemen beşerî ideolojilere, tüm bâtıl dinlere, düzenlere, dayatma ve âdetlere karşı tevhidin ve tevhid erlerinin üstün olduğunu anlar, Allah’ın “hayvandan da aşağı” dediği “pislikler” olan müşriklere ve onların özelliklerine tenezzül edip özenmez.
f- Muvahhid mü’minin, tarihi tevhid tarihidir. Örnekleri de peygamberler ve onların yetiştirdikleridir. İlk müslümanlar, tevhide ters düşen tüm düşünce ve eylemler karşısında hiç tâviz vermeden dimdik durmuşlar, her yönüyle gerçekten üstün olduklarını kanıtlamışlardır. Bu muvahhidler, hiçbir kınayıcının kınamasından etkilenip korkuya kapılmamış, tevhid şuurunun verdiği üstünlüğü bireysel ve toplumsal hayatlarında sergilemişlerdir.
g- Mü’minin üstün olması, başkalarına tepeden bakması, gururlanması anlamına gelmez. Onun izzeti/şerefi/halîfeliği/efendiliği, başkalarının da hidâyete ermesini isteyerek, onları örnek almadan, tam tersine onlara örnek olması, onlara acıyarak gerektiğinde malını ve canını Allah için başkalarının hidâyeti ve tevhidin hâkimiyeti uğrunda harcaması demektir.[1]