Bir iki atasözü zikrederek konumuzu açalım. “Usta bir nişancı kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı.”
Eğer nişancımız sadece kuklaları vurduğunda kuklacı yenilerini üretir ve kukla oynatmaya devam eder. Yapılan av boşa gitmiş olur. Avcı vurur, kuklacı daha sağlamını yapar. Bu hep böyle devam eder.
Kuklacının alnına sıkılacak bir kurşun, kuklaların neslini kurutur. Artık o sahnede kuklalar oynayamaz. Ve avcımız işte o zaman görevini yapmış olur.
Buraya kadar hem fikirsek devam edelim.
“Bataklık kurutulmadan sivrisinekle mücadele edilemez.” Bataklık var oldukça sivrisineklerden kurtulmak için sivrisinekleri yok edecek zehirli ilaçlar geliştirecek ve tonlarca masrafa girilip koca yaz sezonu boyunca sivrisineklerle gereksiz yere mücadele edilecektir. Beraberinde taşıdıkları hastalıklar da cabası... Ve sonunda akıllı biri geliyor hastalığı teşhis ediyor: “Bataklığı kurutun, rahat edin” Bu kadar kısa ve net. Bu şifrenin getirdikleri; Rahat yaşam ve az masraf.
İşte Kelime-i Tevhit’te aynen böyle. Tüm kötülükleri, haksızlıkları, vs.leri kökünden kazır. Bir fabrikanın ana şarteli gibi... O çalışırsa fabrika çalışır. Satranç oyununun “Şah”ı gibidir. O varsa oyun devam eder.
Ortak koşmaksızın Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak tanımaksızın boyun eğmek meselesi itikadî meselenin temelini oluşturur. Bütün semavî dinlerde asırlar boyunca ilk mesele hep bu olmuştur:
“Kelime-i Tevhide iman et ve kurtul.”
Kelime-i Tevhid tüm peygamberlerin kavimlerine yapmış olduğu ilk tebliğdi demiştik: Görelim; [1]