Şuurlu bir müslümanın güzel vasıflarından birisi de fedakâr olmaktır. Bir müslümanın fedakâr olması demek onun malını, zamanını, güç ve kuvvetini gerektiği zaman Allah yolunda feda etmesi demektir. Bu zaviyeden bakıldığında en fedakâr insanların sahabiler olduğu görülecektir. Onlar mal, can ve nefislerine hoş gelen şeylerin Allah yolunda feda edilmeden cennete girilemeyeceğini ve Allah’ın rızasına ulaşılmayacağını biliyorlardı. Hz. Ebubekir (r.a.)’ın Tebük seferi sırasında malının tamamını Allah için feda etmesini, buna karşılık yardıma malının yarısıyla katılan Hz. Ömer’in: “Ebubekir ile ne zaman hayır hususunda yarışmışsak mutlaka beni geçmiştir” diyerek onun fedakârlığını övdüğünü hepimiz biliriz.
Fedakâr bir müslüman gece-gündüz, kar-kış, soğuk-sıcak demeden gerektiğinde kendi menfaatini de bir kenara bırakarak müslüman kardeşinin yardımına koşmalıdır. Onun problemini halletmek için bütün çaba ve gayretini sarfetmelidir. Bir iş yapılacağı zaman ilk önce o tâlib olmalı, herhangi bir vazife verileceği zaman hemen vazifeyi, o üzerine almalıdır. Müslüman kardeşlerinin yararına olacak bir işte, katiyyen tembellik ve uyuşukluk yapmamalı, asla geriden gelmeyi düşünmemelidir. Daima hareketli, canlı ve gayretli olmalı, arkadaşlarını da buna teşvik edip onlara örnek olmaya çalışmalıdır. Böylesine fedakâr müslümanlardan oluşan bir topluluk da fedakâr olur. Birlik ve beraberlik içinde, güç ve kuvvetlerini Allah’ın dininin hâkim kılınması yolunda harcarlar. Sayısı az ama, gerçekten fedakâr olan bir topluluk, tembel tembel oturan, fakat sayıları kabarık bir topluluktan daha büyük işler başarabilir.[1]
[1] Müslümanlar arası ilişkilerde ahlaki sorumluluk, birlik ve beraberlik (İrfan Vakfı yayınları). Feyzullah Birışık, % Kaç Müslümanım, Karınca Yayınları: 69.