3. Allah'a Bırakmamız Gereken İhtilâflar: 

 

“Her ihtilâfın bir çözümü vardır ve her ihtilâf çözümlenmelidir” diyerek her işi çözmeye, her ihtilâfı sonuçlandırmaya meraklı bazı kimseler, “Allah'a bırakmamız gereken ihtilâf” deyimini tuhaf karşılayabilirler. Oysa meseleyi Kur’ân-ı Kerim’e göre değerlendirdiğimiz zaman, Kur’an bazı ihtilâfları âhirete bırakmakta ve bu ihtilâfları çözümleyecek olan ilâhî hükmün, âhirette bizzat Allah tarafından verileceğini beyan etmektedir: "Hepsi de Kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde yahûdiler: 'hıristiyanlar doğru yolda değillerdir' dediler. Hıristiyanlar da: 'Yahûdiler doğru yolda değillerdir' dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyâmet günü onlar hakkında hükmünü verecektir." (2/Bakara, 113) “...Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim.” (3/Âl-i İmrân, 55) “...Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda kıyâmet günü hüküm verecektir.” (10/Yûnus, 93) “...Hiç şüphesiz Allah, kendi aralarında, hakkında ihtilâf ettikleri şeylerde hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidâyete eriştirmez.” (39/Zümer, 3) “...Şüphesiz senin Rabbin, hakkında ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir.” (45/Câsiye, 17)

Sadece bir kısmını zikrettiğimiz bu âyet-i kerimeleri dikkatle okuduğumuz zaman, Rabbimizin bazı ihtilâfların çözümünü, daha açık bir ifadeyle, bu ihtilâfların hükme bağlanmasını, kıyâmet gününe ertelediğini görebiliriz. Tabii ki düşünmemiz ve hikmetini anlamaya çalışmamız gereken bir durumdur bu. Rabbimiz bazı ihtilâfların çözümünü apaçık bir hükme bağlamasını, neden kıyâmet gününe/âhirete bırakıyor? Kur’an nâzil olurken, sözkonusu ihtilâflara ilişkin hükümler de neden nâzil olmuyor? Bu ihtilâflara ilişkin hükümleri, en güzel bir yaklaşımla, en güzel bir üslûpla tebliğ edebilecek olan Peygamberimize, bu hükümler neden bildirilmiyor?

Sözkonusu ihtilâflara ilişkin bu hükümler, muhâlif tarafları muhâtap alarak Kur’ân-ı Kerim’de nâzil olsaydı dahi, bu ihtilâflar yine çözümlenemezdi. Çünkü, insanlarda derin saplantı haline gelmiş bazı ihtilâflar vardır ki, bunların çözümü sadece ilâhî hükme değil; ilâhî hükümle beraber ilâhî bir Hakim'e de gerek duymaktadır. Bu gibi ihtilâflar, muhâlif taraflarla ilâhî hükmün arasına bir beşerin girmesiyle çözümlenebilecek ihtilâflar değildir. İnsanlarda derin saplantı haline gelmiş böylesi ihtilâflar, sadece mutlak Hakim olan Rabbimizin aracısız vereceği hükümle çözümlenebilecek ihtilâflardır. Çözümü âhirette Rabbimize kalan bu ihtilâfların mâhiyetini ve muhâlif tarafların durumunu, Kur’an’dan yola çıkarak şu şekilde tanımlayabiliriz: