İlham, insanın zihnine aracısız olarak bir bilginin, kendiliğinden yansıması diye öteden beri söylenegelen bir meseledir. Herhangi bir ilgiyle akla gelen şeyler için de kullanılmıştır. Şairlere gelen ilham gibi. Ancak bu tür düşünce ürünlerine gerçek ilham diye bakılmadığından, şairlerin aklına gelen espriler için daima bir ilham kaynağı da sözkonusu olmuştur. Oysa zındık ve râfızıylerin amaçladığı ilham bundan farklıdır. Onlara göre: Peygamberlere inen vahiy gibi, bazı ulu kimselerin (?) de kalbine Allah tarafından bilgiler doğar. Buna “Mükâşefe” derler ve bu bilgiler, hem ilham alan kimse için, hem de tüm insanlar için -yine onlara göre- birer kanıt sayılır.
Burada açıkça belirtmek gerekir ki daha önce sözü edilen: Sağlam duyular, akıl ve vahiy dışında kalan ilhamı, İslam, bir bilgi kaynağı olarak tanımaz. Şu varki ilham da aynen vahiy gibi yalnızca peygamberler için sözkonusudur. Yine belirtmek gerekir ki ilham denen şey, daima spekülatif amaçlara alet edilmiş ve Kur'ân gerçeklerinin çarpıtılması gibi tehlikeli niyetlerle tarih boyunca ilişkili olmuştur.
Binaenaleyh, ilham ve mükâşefenin İslam'da hiç bir yeri yoktur. Konusu ne olursa olsun, tüm sorunların çözümlenmesinde, hakkın batıldan, doğrunun yanlıştan ayırt edilmesinde daima ve istisnasız olarak müslümanların bilgi kaynağı yalnızca kitap ve sünnettir. Ulu kimseler olarak nitelendirilen bazı adamların “Riyâzet”, “Çile” ya da “Seyrusülûk” denen patanjalist yöntemlerle sözde aşkınlık kazandıktan sonra kendilerine Allah tarafından birtakım gerçeklerin yansıtıldığı iddiaları İslam'ın ruhuna aykırıdır. Hz. Muhammed (sav)'in vefatıyla vahiy kesin olarak son bulmuştur. Dolayısıyladır ki müslümanların tepkisini çekmemek için bu kimseler, sözde aldıkları vahyi feyiz, ilham ya da mükâşefe diye adlandırmış, eş-Şems Sûresi'nin 8 inci Âyet-i Kerimesini de buna kanıt olarak göstermişlerdir. Oysa bu âyette sözü edilen ilham: Peygamberler aracılığı ile insana nasıl davranması gerektiğinin öğretildiğidir.
Şu halde Kur'ân-ı Kerim'in ve Sünnet'in ışığında başvurulabilecek bilgi ve ölçüler içinde ilham denen bir şeyin bulunmadığı kesindir.[1]