Kitab-ı Mukaddes’te, Ahd-i Atik’deki şeriate uymayanlara lânet ediliyor: “Bu şeriatin sözlerini yapmak için onları tasdik etmiyen lânetli olsun. Ve bütün kavm: Amin, diyecek.” (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 27/26, s. 204). İncillerde de eski şeriatın tatbik edilmesine dair nice emir ve tavsiyeler vardır. “Çünkü hakikat bilgisine nail olduktan sonra kasten günah işlersek, artık günahlar için kurban kalmaz, fakat hükmün dehşetli bir intizarı, ve hasımları yiyip bitirecek olan şiddetli ateş kalır. Musanın şeriatini tahkir eden bir kimse iki veya üç şahidin sözü üzerine merhametsizce ölür.” (İbranilere Mektup, 10/26-28, s. 234). İncillere göre, İsa (a.s.) da bu şeriatı tatbik etme göreviyle gönderilmiştir: “(İsa:) Sanmayın ki, ben şeriati yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeğe geldim. Çünkü doğrusu size derim: Gök ve yer geçip gitmeden, her şey vaki oluncıya kadar, şeriatten en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmıyacaktır. Bundan dolayı bu en küçük emirlerden birini kim bozar ve insanlara öylece öğretirse, göklerin melekûtunda kendisine en küçük denilecektir; ve onları kim yapar ve öğretirse, göklerin melekûtunda kendisine büyük denilecektir. Zira size derim ki, salâhınız yazıcılar ve Ferisilerinkinden ziyade olmazsa, göklerin melekûtuna hiç girmiyeceksiniz.” (Matta, 5/17-20, s. 4-5).
İncillerde Hz. İsa’nın ağzından “körlerin kör kılavuzu” (Matta, 15/12-14, s. 17) oldukları için sakınılması gereken (Matta, 16/6, 11-12, s. 18) Ferisî olan Pavlus (Resullerin İşleri, 23/6, s. 146; 26/5, s. 150) eski şeriati iptal ederek dört şeyden başka herşeyi helâl kıldı: “Çünkü Ruhülkudüse ve bize iyi göründü ki, icap eden şu şeylerden fazla üzerinize yük koymıyalım: Putlara kurban edilen şeylerden, kandan, ve boğulmuş olanlardan, ve zinadan çekinin. Bunlardan sakınırsanız, iyi edersiniz. Selâmette olun.” (Resullerin İşleri, 15/28-29, s. 137)
İncillere bu dört yasak dışında herşeyin câiz olduğunu koyan zihniyet, bütün hıristiyanların da inanmak zorunda olduğu Kitab-ı Mukaddes’in domuz ve benzeri hayvanları yasak kılan şu hükümlerini görmezlikten gelirler: “Hiçbir mekruh şey yemiyeceksin. Yiyebileceğiniz hayvanlar şunlardır: sığır, koyun, ve keçi, geyik, ve ceylan, ve sığın, ve dağ keçisi, ve karaca, ve ahu, ve dağ koyunu. Ve hayvanlar arasında tırnağı yarık, ve tırnağı çatal olan ve geviş getiren her hayvanı yiyebilirsiniz. Fakat geviş getiren, yahut tırnağı yarık olanlardan şunları yemiyeceksiniz; deve, ve tavşan, ve kaya porsuğu, çünkü geviş getirirler, fakat çatal tırnaklı değildirler, onlar size murdardır; ve domuz, çünkü çatal tırnaklıdır, fakat geviş getirmez; o size murdardır; bunların etinden yemiyeceksiniz, ve leşlerine dokunmıyacaksınız.” (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 14/3-8, s. 191 ve bkz. devamı; yasak yiyecekler için yine bkz. Levililer, 11/1-8, s. 108). Hz. İsa’ya da insanın, yediği hiç bir şeyin insanı kirletemediği için haram olmadığı fikrini atfederler: “İnsanın dışından kendisine girip onu kirletebilecek bir şey yoktur; fakat insanı kirleten insandan çıkan şeylerdir. İnsana dışardan her ne girse, onu kirletemez? Çünkü yüreğine değil, fakat karnına girer, ve mecraya çıkar. Bunu demekle bütün yemekleri temiz etti.” (Markos, 7/15, 19, s. 8)
Hıristiyanlarda, kilise, Kitab-ı Mukaddes’te ne derse desin, haram ve helâl konusunda, ahkâm konusunda üstün tutulur, tercih edilir. Haç ve ikonların (kiliselerdeki kutsal kabul edilen resim ve heykellerin) kabul edilmesi, sabbath (sebt/cumartesi) günü ve sünnet olmanın ilgâsı, domuz etinin helâl kılınması ve bunun gibi yüzlerce, binlerce şey helâl kabul edilir. Bazen Pavlos’un şu sözüne atıf yapılır “Çünkü salâh için her iman edene şeriatin sonu Mesihtir.” (Pavlusun Romalılara Mektubu, 10/4, s. 162). Acaba Pavlos’un bu sözünün, bizzat İsa’nın sözünden üstün mü olduğu düşünülüyor? Tevrattaki bütün yasakların ilgâsı için de, Resullerin İşleri, 15/28-29’da (s. 137) bahsedilen dört yasaktan başka her şeyin helâl olduğuna dair Pavlos’un sözü yeterlidir. Şayet Kilise, İsa tarafından yapılan veya haber verilen şeriatı, Ahd-i Atik’teki hükümleri değiştirme selâhiyetine sahipse, Kutsal Kitabın ona bu hakkı vermesi gerekir. Halbuki Kitab-ı Mukaddes’te böyle bir ifade yoktur.
Bu mantığın bir uzantısı olarak, İncillere katılan ve Kilise tarafından yorumlanan şu ifadeler, iktidarın dinsizleşmesini, laikliğin uygulanışını teşvik eder: "O vakit İsa onlara: Öyle ise, Kayserin şeylerini Kaysere, ve Allahın şeylerini Allaha ödeyin, dedi." (Matta, 22/21, s. 25; Luka, 20/25, s. 84). İşte İncillerdeki bu ifade, kilise ve devletin birbirinden ayrılması, iktidarın dinsizleşmesi ve hatta dine karşı müsamahasız bir tutum içine girmesi gibi büyük bir tehlikeyi doğurmuştur.
İncillere göre, ibâdet etmek zorunlu değildir. Matta İncilinde 17. bapta, normal cümlelerin içinde bulunmayan, 20'den 22'ye atlanılan cümlelerin arasına dipnot düşülmüş ve dipnotta şu ifadeye yer verilmiştir: "Bazıları eski olan bir çok muteber metinlerde 21 inci âyet ilâve olunmuştur: 'Fakat bu cins dua ve oruçtan başka bir şeyle çıkmaz." (Matta, 17/21, s. 19; ve yine bakınız benzer ifade için; Markos, 9/29, s. 45). Kilise bu cümleleri ibâdet etme zorunluğu olmadığı şeklinde yorumlamıştır. Halbuki İslâm'a göre insanın yaratılış gayesi, Allah'a ibâdettir ve her peygamber insanları Allah'tan başka ilâhı reddetmelerini ve sadece O'na ibâdet etmelerini tebliğ etmiştir.