HAYÂL



 

Âdemoğlu, hayâlle gelişir. Hayâlleri güzelse onunla rahatlaşır.  

Yok... Eğer gözüne kötü hayâller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider.  

Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Allah, seni güzel hayâllerle avutursa,  

Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü hayâlin, aşağılık şeyleri altın yapan bir kimyadır.  

Sabır, güzel hayâllerle tatlılaşır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayâline düşersin.

 O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığın-dan da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.  

Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın da imanı yoktur.

 Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.

O senin gözüne yılan gibi görünür ama ötekinin gözüne güzel görünür.

Çünkü senin gözünde onun küfrünün, kötülüğünün hayâli var, halbuki dostun gözünde onun müminlik hayâli cilve etmekte.  

Görüyorsun ya... bu bir kişi de iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!  

Yarısı mümin, yarısı kâfir, yarısı hırs, yarısı sabır! (2/ 45-46/593-605)  

Yusuf, kardeşinin gözünde canavar gibiydi fakat yine O Yusuf, Yakub’un gözüne huri gibi geliyordu.

 Fer’e ait göz, kötü hayâl yüzünden onu çirkin gördü, asli gözse ortada yoktur.

 Zahiri gözü, o asli gözün gölgesi bil. O ne görürse bil ki bu da onu görür.

Sen bir mekânsın; aslın Lâ mekândır. Bu dükkanı kapa da o dükkanı aç. (2/47/609-612)

 Kim seni Hak’tan, hakikatten soğutursa bil ki, Şeytan o  adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.

 Böyle bir adamın içine girip böyle bir adamın sûretine bürünüp seni aldatamazsa hayâline girer de seni o hayâlle kötülüğe sevk eder.

Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkan açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayâllerine düşürür.

 Kendine gel, hemen “Lâ havle” de. Ama sâde dille değil; candan, gönülden! (2/49/639-642)

Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez:

Bir gönül, hayâle düştü mü delil getirsen bile hayâli artar.

Söz, o gönülde illet haline gelir; gazinin kılıcı hırsıza alet olur.

Bu takdirde böyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir. Ahmakla konuşmak deliliktir. (2/205/2715)

 (O adam ki) İbadet-i kışırdan ibaret, içi yok. Cevizler çok ama içleri boş.

İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek!... tohumun ağaç olması için iç gerek!

İçsiz tohum, fidan olur mu? Cansız sûret de hayâlden başka bir şey değil. (2/261/3395-3397)

Töhmetli nefistir; yüce akıl değil. Töhmetli duygudur; lâtif nur değil.

Nefis Sofestai olmuştur, vur nefsin kafasına! Çünkü hakikati kötekle anlar, delil getirmekle değil!

 Mucize görür, aydınlanır. Sonradan der ki: O bir hayâldi.

Hakikat olsaydı o gördüğüm şaşılacak şey gece-gündüz gözümün önünde dururdu.

Halbuki o temiz gözlerde mukimdir, hayvan gözüne karin olmaz. (2/268-269/3499-3503)

Görüş, şüphe yok ki yakinden doğar; nitekim hayâl de zandan doğmaktadır. (3-337/4124)

Güzel sesi dinlemek aşıklara gıdadır. Çünkü güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Hak’la birleşme zevki vardır.

 Adamın içindeki hayâller kuvvetlenir, hatta hayâller, o güzel sesten, o güzel nağmeden sûretlere bürünür.

 Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulur. (4/61/742-744)

Bağlar, bahçeler, meyveler, gönüldedir. Onların letafetinin aksi, şu suya toprağa vurmuştur.!

 O neşe selvisinin aksi olmasaydı Hak, bu âleme “aldanış yeri” demezdi.

 Bu aldanış şudur: Yâni bu hayâl, erlerin gönülleriyle canlarının aksinden hasıl olmuştur.

 Bütün aldananlar, ‘Cennet budur’ sanarak bu  akse gelmişlerdir.

 Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayâlle eğlenir kalırlar!

 Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var?

Sonra mezarlığa bir feryad-u figandır, bir ah-u vahtır düşer. Kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar. (4/112/1369-1371)

Hayâl, seni güzellik otağının çevresine sokulmaktan men eden gayret çavuşudur.

O, her arayanın yolunu “yol yok” diye keser. Onun hayâli geldi mi, sana “dur” der.

Ancak kulağı delik ve anlayışlı kişiyi durdurmaz. Çünkü o Hak yardımı askerine sığınmış, o sayede coşup köpürmüştür.

O, ne hayâllerden ürker, sıçrar, ne de padişahlık taslar. Padişahın nişane olarak verdiği oku gösterir, yoluna gider. (5/33-34/367-370)

Kendine gel de dağlara benzer hilelerin nasıl baş aşağı olduğunu Kuran’ı okuyup anla, sihri helâli gör.

Ben Firavun değilim ki Nil’e gideyim. Ben Halil gibi ateşe giderim.

O ateş değildir,  duru bir sudur. Halbuki öbürü hileyle ateş gibi bir su görünmededir.

İyi şeyleri caiz gören o peygamber, ne de güzel söyledi: Bir zerre aklın oruçtan da yeğdir, namazdan da.

 Çünkü aklın cevherdir, bu ikisiyse araz. Bu ikisi yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur.

Bu sûretle de aynanın cilalanması, ibadetle gönlün arınması mümkün olur.

Fakat ayna, aslından bozuksa onu cilalamak güçtür, zor cilalanır.

 Cilalanabilecek “seçilmiş ayna” ise az bir cila ile parlar, azıcık bir cila ona kâfidir. (5/40-41/451-458)

Her hayır ve şer, sebebini yaratandan gelir; babacığım, sebep ve vasıtalar...

‘Bir zamancağız gaflet devri yürüyüp gitsin’ diye ana yolun üstünde toplanmış bir hayâlden başka bir şey değildir. (5/130/1554-1555)

İçteki hayâllerin süpürülmesi için beden, riyazatla hayâle döner. (5/230/2816)

... filozoflaşan aklın kıblesi hayâl.(dir) (6/152/1897)

Tasvir ve hayâl nakışlarıyla dolu bir ev, şu resimlerde vuslat definesinin üstüne çekilmiş perdeye benzer. (6/274/3425)

Hakikatleri inkâr eden tamamıyla bir “hayâl” peşine düşmüştür.  

Fakat demez ki her şeyi hayâl sanan da bir “hayâl” olur mu? Gözünü ov da bak! (6/292/3697-3698)

 


Geri Dön