İHSAN, İNAYET
 

         

Yoksul, nasıl ihsana ve ihsan sahibine aşıksa, ihsan sahibi de yoksula aşıktır. Yoksulun sabrı çoksa ihsan sahibi onun kapısına gelir. İhsan sahibinin sabrı fazlaysa yoksul, onun kapısına varır. Fakat yoksulun sabrı, kemalidir; ihsan sahibinin sabrı ise noksanı. (1/220/Başlık)

Şu halde varlıkların kemendi (yoksulları çekip varlık âlemine getiren) ‘ihtiyaç’ tır. Allah’ın ihsanı, ihtiyaç miktarın-ca zahir olur.

Yürü çabuk ihtiyacını artır da Allah’ın kereminden cömertlik denizi coşsun. (2/251/3279-3280)

Gözleri, Allah’ın inayetinden başka ne açar, kızgınlığı sevgiden başka ne yatıştırır? (3/67/838)

Bir şeye muhtaç olmalı, o ihtiyacı elde etmeli ki, Allah ihsan etsin. “Allah, bunalan kişinin dua ve niyazını kabul eder.” Bunalma, bir şeye hak kazanmış olmaya şahittir. (3/ 261/Konu başlığı)

İhsanda bulunmak, doyurmak, konuk davet etmek, “Ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık.” demek-tir. (5/19/184)

Lütuf, Allah’tandır, ama ten ehli, çayırlık, çimenlik perdesi olmaksızın o lütfu bulamaz.

Fakat perdesiz bir halde ten vasıtası kalmayınca insan, Musa gibi ayın nurunu yeninden, yakasından görür, bulur. (5 /23/233-234)

Bu gönlün ıslah  olmasına çare, insanı halden hale döndüren Allah’ın ihsan ve lütfudur. Onun vergisine de kabi-liyet şart değildir.

Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Hak vergisi içtir, kabiliyet deri. (5/128/1537-1538)

Parasını almak için müşteri mi istiyorsun? Gönül, Allah’tan daha iyi müşteri nerede var?

Malından pis dağarcığı alır, sana kendinden ışıklanan bir gönül nuru verir.

Hakikatte yok olan şu buz kesmiş bedeni alır, vehmimize sığmaz bir saltanat ihsan eder.

Bir kaç katra gözyaşı alır, şekerlerin balların has ettiği kevseri bağışlar.

Sevdalarla, dertlerle dolu “ah”ı alır, her “ah”a karşılık yüzlerce kârlı mevkii lütfeder. (6/73/879-883)

İhsan ve lütufların sahibi Allah, bir gün, “Ey benim hastam, ey benim mihnetime uğrayan kulum, nasılsın?” der ise hiç zahmet ve eziyet kalır mı?

Hatta böyle demese bile, böyle dediğini duymasan, anlamasan bile senin o zevkin yok mu? ‘Allah’ın senin hatırı-nı sormasıdır’, işte. (6/142/1770-1771)

Belayı def etmenin çaresi, “sitem etmek” değildir. Buna çare ihsandır, aftır, keremdir.

Peygamber,  “Sadaka, belayı def eder.” dedi. Ey yiğit, hastalığını sadakayla tedavi et. (6/204-205/2590-2591)
 


 

 


Geri Dön