Aydınlar genellikle,
rolleri bilgiyi geliştirip yaygınlaştırmak ve kendi toplumlarının değerlerini
ifade etmek olan kişiler şeklinde tanımlanır. Diğer deyişle aydınlar, bir
toplumda bilim, kültürve sanatla ilişkisi olan kişilerin oluşturduğu sosyal
gruptur. Bu gruplar kendi kendilerine bağımsızlıklarını kazanmışlar ve zaman
zaman sosyal ve siyasal etkilerde bulunmuşlardır. Bu anlamda tüm toplumların
aydınları vardır, zira en sözde-İlkel toplumlarda bİ-le, ilahi iradenin ve
doğal düzenin rahipleri ya da başka tefsircileri varolmuştur. Tarihin büyük
kısmında aydınlar zorunlu olarak toplumlarının siyasal ve dini kurumlarından
destek görmüşlerdir; aylc ki, yerleşik kurumlara ve geleneklere isyan edenler
bilezamanlarınm tanınmış üstadlarında aşırûentellcktücl yaklaşım olarak
gördükleri şeyi eleştirme eğiliminde olmuşlardır.
Aydınların rolü
matbaanın, bunun sonucu olarak da bilim, ahlak, siyaset ve hatla din alanındaki
lemel sorunların özgürce tartışılmasını içeren çeşitli okuma metinlerine
kavuşan kamunun gelişmesiyle pek çok bakımdan değişti. Sonraları bazı
tarihçilerce Fransız devrimini yapan kişiler olarak kabul edilen onseki-zînci
yüzyıl ^Fransız filozofları, aydınların iktidara biraz mesafeli duran ve
tanımı gereği mevcut sosyal yapıyı eleştiren kişiler oldukları yolundaki modern
fikrin Öncüsü oldular.
Ondokuzuncu yüzyılda
aydın kavramı ve çağrıştırdığı şeyler çeşitli toplumlarda farklı şekiller
aldı. Fransa'da ve Batı Avrupa'nın diğer gelişmiş ülkelerinde aydınlar,
devletin kurduğu akademiler ve enstitülerde çalışan bilim adamları ve
araştırmacılardan ve sıkı bir este-tizme kendilerini kaptırmış edebiyatçılardan
ayrılmışlardı. Bir aydın olmak, dünya görüşünde resmi görüşten bir dereceye
kadar bağımsız olmak demekti ve terim bu haliyle kamuoyunda saygınlık ve
tasvip buluyordu. Devletin radikal fikirlerden daha fazla endişelendiği Orta
Avrupa devletlerinde siyasal partilerle flört eden aydınlar, eğer büyük ölçüde
azınlık gruplardan gelmişlerse otoriteler tarafından özellikle gözetim altında
tutuluyorlardı. Milliyetçi (ve daha sonra da faşist) hareketler yüzyılın
başında ve Alman VVeimer Cumhuriyetinde Viyaııa'nın "Yahudi
Aydınlan"na karşı popülist anti-entelleklücl bir Önyargıya başvuruyorlardı.
İngiltere
komşularından farklı bir özellik gösterir. Her ne kadar Viktorya çağının önde
gelen sosyal eleştiricileri olmuşlarsa da, orada aklın dünyası İle siyasal ve
idari dünyalar arasındaki ilişki oldukça yakın bir bağlantı halindedir.
İngiliz aydınlar reform fikrini telkin ederek etki uyandıracaklarını umdular.
Bu nedenledir kî, aydınlar sözcüğünün bir İngiliz gerçekliğinden çok, yabancı
bir gerçekliği ifade ettiği öne sürülmüş ve günlük hayatla ilgisiz oldukları
ima edilerek ona hafifçe bir küçümseme anlamı yüklenmiştir. Birleşik
Dev-letler'de İse aydınların benzer bir rolü köleciliğe karşı hareketin zafere
ulaşmasından sonra gerilemiştir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru radikal sosyal
eleştiricilik yolunda yeni bir hareket, Avrupalı aydınların Amerikan
versiyonları olarak görülebilecek kişiler arasında gelişti ve bu I. Dünya
Savaşı'ndan ve Başkan W.Wİ1-son'un onların bazısını yerli ve uluslararası
idealler peşinde geçici olarak koşturmasından sonra yenilendi. Onların bu
ikinci aşamadaki yabancılaşmaları o derece büyüktü ki, 1930'-larda Avrupa'da
yaygın olandan daha fazla Komünist nüfuzdan ve etkilerden şüphe duyuyorlardı;
oysa Amerika için Komünizm hiç bir zaman bir tehlike arzetmemiştir.
Çarlık Rusya'sında
aydınlar İle eğitilmiş meslek üyeleri arasındaki farklılaşma daha az olmuş ve
onlar "intelijansiya"nm üyeleri olarak hep birlikte
gruplandırılmışlardır. Mutlakİyet-çi bir rejimle karşılaşan intelijansiya'nın
bir üyesi olmak, tanımı gereği sosyal düzenin eleştiricisi ve rejimin muhalifi
olmak anlamına geliyordu. Sovyetler Birliği'nde ve ardından Doğu Avrupa'da
Komünist Partİ'nin yönetimin-
deki tekelciliği ve
İletişim araçları üzerinde devlet ve Partİ'nin kontrolü aydınlan "yeraltına"
çekilmeye zorladı, aynen, Çarlık yönetiminde olduğu gibi aydın olmak, baskı
araçlaffl-nı daha da geliştiren ve ilk zamanlardakinden daha hoşgörüsüz olan
rejimlerin muhalifi olmak anlamına gelmeye başladı.
XIX. ve XX. yüzyılın
denizaşırı Avrupa İmparatorluklarında Batı tarzı eğitimden etkilenmiş bir aydınlar
sınıfı, geleneksel olarak eğitilmiş ve yerli geleneğe bağlı aydınların yamsıra
boy göstermeye başladı. Savunduktan fikirler onlardan istenen rollerle
birleşmiş ve onlan siyasal muhalefete kaydırarak Çarlık Rusya'sından
bahsederken kaydettiğimiz şeye benzer bîr etki yapmıştır. Başka bir benzerlik
aydın kavramının, buralarda Batılı anlamda full-ti-me çalışan aydınlardan
oluşan küçük azınlıktan daha fazla şeyler içerecek şekilde genişlemesidir.
Ortaya çıkan şey, yine bir "intelijansi-ya" idi. Üçüncü Dünya
ülkelerinin sözde bağımsızlıklarının ardından ortaya çıkan bu aydınlar güçlü
tepkiler gösteriyorlardı. Bu kökleşmiş muhalefet ve eleştiri alışkanlığının,
söz-konusu aydınlar iktidarı ele geçirdiğinde kolayca ortadan kalkmayacağı
belliydi. Aydınlar yönetime geçtiklerinde çok ender olarak başarılı olmuşlar
ve genellikle askerler gibi daha disiplinli unsurlara yol vermek zorunda kalmışlardır.
Daha yakınlara
gelindiğinde Üçüncü Dünya ülkelerindeki aydınların Batılı değerler ve tutumların
benimsenmesine karşı tepkisi geleneksel, büyük Ölçüde dini olarak yönlendirilmiş
liderliğin canlandırılması (özellikle İslâm dünyasının bazı kısımlarında -İran
gibi-) ve aydınların Batılı liberal ya da Marksist temaslar neticesinde
bozulmuş düşünceleri reddetmesi sonucunu doğurmuştur.
Görevleri herşeyi
açıklamak olan aydınlar tabii olarak kendi rollerini de açıklamaya koyulacaklardı.
Bu benlik-bilincİ ise kimi popülist (halk) hareketlerin anti-entcllektüalizmi
tarafından destekleniyordu. Aydınların genel olarak bazı kronik problemleri
vardır. Onlar kendilerine ait fikirleri bağımsız olarak üretmek ve geliştirmek
mi istemekte, yoksa filozof-krâlolmayı mı arzu etmektedirler?
(SBA)
Bk. Bilgi Sosyolojisi;
Empeıyalizm; ideoloji; Sömürgecilik. [1]