M.Ö.VI, ve V.
yüzyıllarda Güney İtalya şehirlerinden Elca'da oluşan ve başlıca Kscnofa-nes,
Parmenides, Sİsamlı Meiissos, Elea'lı Ze-non ve Leonlium'lu Gorgİas tarafından
temsil edilen felsefe okuluna Elea okulu denir. Okulun temel görüşü,
Herakleitos'un aksine, hareket ve değinmenin mümkün olmadığıdır. Her şeyin
değiştiğini ve sabit bir şeyin olmadığını düşünmek, var olmayanı var yapmaya
çalışmak demektir ki, bunu yapan her felsefe daha
ilk adımda yanlış bir
yola sapmış olur. Düşünce çelişkisiz olmalıdır; var-olanı düşünmek çelişkisiz,
var-otmayam düşünmek İse çelişkili düşünmedir. Parmenides, başta Herakleİtos
olmak üzere, kendisine gelinceye kadarki bütün filozofların çelişki içinde
olduklarını söyler. Nitekim, özellikle Herakleitos'la Parmenides arasındaki
zıtlık -Eflatun'un da ifade ettiği gibi- felsefe tarihinin ilk gerçek ve
bilinçli görüş ayrılığını oluşturur.
Ksenofanes, milli
mitolojinin amansız bir düşmanı olarak politeizm (çoktanrıcılık)e ve onun
görüşlerinin boşluğuna karşı sesini yükselten bir filozof utarak Elea
Okulu'nun ilk düşünce temellerini atmıştır. O, kendisine göre panteizmle aynı
şey olan monoteizmi kurmuş ve "bir tek yüksek Tanrı vardır" diye haykırmıştır:
Bu Tanrı ne varlık, ne de düşünce bakımından Honıeros'un tanntarıyla veya insanlarla
karşılaştırılamaz. Tanrı, değişmez ve hareketsizdir. İşleklerini yaptırmak için
sağa sola gitmeye ihtiyacı yoktur; yalnızca düşünceleriyle herşeyi kolayca
yönetir, öyleyse birtakım uydurma varlıklar yerine bizi sinesinde taşıyan,
kendisinde ne doğuş, ne oluş, ne değişme, ne de bozulma bulunan bir ve sonsuz
Varlığa tapalım.
Okulun asıl kurucusu
Parmenides, üstadının bu düşüncelerini derinleştirerek, bunu bütünüyle monist
(birci) bir sistemin hareket noktası yapıyor. Madem Tanrı'da değişine yoktur
ve Tanrı her şeydir, şu halde bizim değişme dediğimiz şey bir görünüş ve vehim
(doksa) den ibarettir; gerçekteyse ne oluş, ne de Ölmek vardır. Var olan
yalnızca ezeli ve ebedi Tann'dır. Değişme, hareket ve çokluk düşünceleri akıl
için bir çelişkidir. Çünkü burada var-olmayan var yapılmaya çalışılıyor. Parmenides,
varlık düşüncesinden hareket ederek, olan şeyin olduğu şey haline
gelemeyeceğini ve bunun gibi var olmaktan kalamayacağını veya başka şey
olamayacağını ortaya koyuyor; çünkü eğer varlık olmaya başlamışsa ya varlıktan
çıkmıştır, ya da yokluktan. Birinci durumda varlık kendi kendinden çıkmış
demektir ki bu yeni bir şey olmaması, ezeli ve ebedi olması demektir. İkinci
durum, bir şeyin hiçten doğacağını varsayar ki, bu da saçmadır. Aynı nedenlerden
dolayı, var olan değişemez ve yok
olamaz. Çünkü ölüm onu
ya varlığa, ya da yokluğa geçirecektir. Eğer varlık varlığa dönüşüyorsa
değişmiyor demektir ve onun yokluğa geçtiğini varsaymak, onu yokluktan meydana
getirmek kadar İmkansızdır. Dolayısıyle varlık ezeli ve ebedidir. O zaten
hareketsizdir. Çünkü ancak mekanda hareket edebilir: Şimdi mekan ya vardır, ya
yoktur. Eğer varsa, varlıkla aynı şey demektir ve varlık hakkında "mekanda
hareket ediyor" demek, varlık varlıkta hareket ediyor, yani yerinde
kalıyor demektir. Eğer mekan hiçbir şey değilse, o zaman bu yine hareketin
olmaması anlamına gelir; çünkü hareket ancak mekanda mümkündür. O halde hiçbir
şekilde "hareket" düşünülemez. Bizim var saydığımız hareket
görünüşten başka bir şey değildir. Varlık sürekli ve bölünmez bir bütündür.
Varlıkla varlık arasında kesinti yoktur; dolayısıyla atom da yoktur. Bir an
için, bir boşluk, evrenin sözde bölümleri arasında bir kesinti bulunduğunu varsayalım:
Bu boşluk ve aralık gerçek bir şeyse, bu, varlık ne ise onun da o olması
demektir ve varlığı keseceği yerde devam ettirmesi, cisimleri parçalara ayıracak
yerde birleştirmesi anlamına gelir. Boşluk yoksa, o yine cisimleri ayırmıyor
demektir. Şu halde varlıjda varlık arasında aralık yoktur ve bütün varlıklar
tek bir varlık oluştururlar. Bu düşünceleriyle Parmenides açık bir biçimde,
"Fizikçiler" dediğimiz Millet Okulu'ndan, "Atomcular"
dediğimiz Abdcra Okulu'ndan ve Hcrakleitosçuîardan ayrılır. Parmenİdes'İn bu
güçlü mantığı, onun dinleyicisi ve öğrencisi, okulun mücadelecisi, saçmaya
indirgeme ile kanıtlama metodunun bulucusu, diyalektik ve sofisliğin babası
olan Elea'lı Zenon tarafından daha da ileriye götürülmüştür. Zenon, yer
kaplama, büyüklük, hareket ve mekanın düşünülemeyeceğini yalnızca Bir'in
düşünüleceğini söyler. Bir büyüklük düşünüldüğünde, zorunlu olarak o, sonsuz büyük
ve sonsuz küçük olacaktır: sonsuz büyüktür, çünkü sonsuzca bölünebildiğinden
sonsuz sayıda parçalardan oluşmuştur; sonsuz küçüktür, çünkü yer kaplamayan
parçalar sonsuzca
Çoğaltılsalar bile bir
büyüklük oluşturamazlar. Hareket de düşünülemez. Çünkü hareket nok-tasıyle
varış noktasını birbirinden ayıran çizgi noktaların birleşmesiyle meydana
gelmiştir. Üstelik, yer kaplamadığından, noktalar da sonsuz sayıda noktalardan
oluşmuştur. Öyleyse en küçük aralık (mesafe) bile sonsuzdur ve ulaşma
noktasına varılamaz. Koşucu Aşillos'u kaplumbağanın istediğiniz kadar yakınında
far/edin, ona asla yetişemeyecektir. Çünkü Aşillos, önce kendisini
kaplumbağadan ayıran mesafenin yarısını aşmak zorundadır, bu yarı mesafeyi
aşmak İçin bunun yarısını aşmaya başlaması gerek ki, bu böyle sonsuza kadar gider.
Yahut da bir okun atıldığını düşünelim: Siz okun uçtuğunu sansanız bile o
hareketsizdir ve asla hedefine ulaşmayacaktır. Çünkü onun hedefine varması
için mekanda birtakım noktaları aşması gerekir. Şimdi, herhangi bir anda
mekanın bir noktasını İşgal etmek, hareketsiz olmaktır. Öyleyse ok hareketsiz
duruyor ve hareketi bir görünüşten başka şey ifade etmiyor. Böylece Zenon,
çizginin mantıkî olarak sonsuzca bölünebilir olmasından, onun aşılma/, bir
engel olmasını çıkarıyor.
Yüksel KANAR