GELENEKSEL TOPLUM

 

En genel anlamıyla geleneğin ya da gele­neklerin egemen olduğu toplum biçimi olarak tanımlanabilecek olan geleneksel toplum terimi, çağdaş sosyolojinin tartış­ma gündeminde özellikle 196CTU yıllar­dan sonra kendine bir yer bulmuşsa da, ta­rihi hemen hemen sosyolojıninkiyle birlik­te başlamıştır. Çeşitli sosyolog ve antropo­loglar ve sosyal düşünürler tarafından de­ğişik tanımları yapılan geleneksel toplu­mun ana özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Modern toplumun sanayileşme, kent­leşme, bireyleşme, akılcılık, piyasa ekono­misi gibi özelliklerine sahip değildir.

b)  İnsan ilişkileri duygusal, samimi ve yüz-yüzedir.

c) Örgütler henüz uztnanlaşmamıştır.

d) Aile ve birincil grup ilişkileri egemen­dir.

e) Kitlesel okur-yazarlık yoktur.

f) Toplumsal hareketlilik (dikey olsun, yatay olsun) çok yavaştır.

g)   Değişme  (sosyal değişme)  "gele-nek"in ve geleneğin belirlediği siyasal ya-pımn "içinde" vuku bulur, yani geleneksel yapı büyük ölçüde değişmeden muaf ka­lır.

h) Toplumun alt-unsurlan, kültürel faa­liyetler, sosyal ilişkiler, hep toplumun ana dinamiğini besleyecek biçimde çalışarak toplumun çerçevesinin korunmasına yar­dıma olurlar ve böylece modern toplum­larda görülen toplumsal unsurlardaki da­ğınıklık geleneksel toplumlarda yerini bir bütünlüğe bırakır (istikrar).

Tüm bu özellikler gerçekte birer soyutla­ma olup onların "gerçekten" geleneksel topluma ait olup olmadığı konusu tam bir

belirlilik göstermez. Geleneksel topulu-mun kabaca geleneğe bağlı olduğu doğru­dur, am&bu Burke'ün sözünü ettiği insan hakları, fikir Özgürlüğü gibi değerleri için­de barındıran "liberal gelenek" gibi sckü-ler nitelikte değil, terimin hem metafizik, hem de sosyolojik anlamlarında "Kutsal" (sacred) bir niteliktedir. "Kutsal", dolayı­sıyla da "gelenek" terimleriyle çok yaba bir ilişkisi olan" hiyerarşi", geleneksel top­lumun ana unsurlarından biridir. Geleneksel bir toplum, içinde yaşadığımız top­lum gibi difüze, yani toplumsal katmanla­rın kaynaşıp birbiri içinde eridikleri ve toplumsal bakımdan bir ast-üst ilişkisini^ ortadan kalktığı toplumlardan oldukça farklı olarak hiyerarşik bir toplum görün­tüsü sunar. Toplumda kararlan yalnız hi­yerarşinin en üstünde yer alan yöneticiler alır. Yoneticilerse meşruiyetlerini kutsal (ilahi) bir kaynaktan aldıkları için toplum alt katmanları yöneticilerin dikey kararla­rına tabidirler. Yöneticiler Tann'mri yer­yüzündeki halifesi ya da gölgesi veya veki­lidirler. Dolayısıyla geleneksel toplumun oldukça net bir modelini Devlet adlı kita* bında sunan Platon, sıradan halkın yöneti­cileri, bîr peygambere tabi imiş gibi taklit etmeleri gerektiğini söylemiş ve hiyerar-şik bir toplum modeli ortaya koymuştur.

Geleneksel toplumun hiyerarşik bir top­lum olmasının yanısıra, değişimi redde­den ya da değişimden hoşlanmayan bir toplum olduğu da vurgulanmalıdır. Mo­dem toplum gibi "mozaik" bir toplum tipi olmadığından, her parçası ya da kısmı "or­ganik" bir birliktelik içinde ve birbirini besleyecek tarzda faaliyet gösterir. Bu ne­denle unsurlardan birindeki değişim he­men yapının değişmesine yol açmaz, tersi­ne yapı tarafından kontrol altına alınır. Zamansal değişme dediğimiz-fenomenin geleneksel toplumlarda olmayışı (ya da gözle görülemeyecek bir mikyasta oluşu) omu modern toplumdan ayıran en önemli yanıdır. Mekânsal değişme (örneğin göç­ler, sürgünler vb.) ise geleneksel toplum­larda mevcuttur. Örneğin her nesilia ken­disine farklı meşguliyetler bulduğu mo­dern toplumlardan ayrı olarak geleneksel toplumlarda meslek, babadan oğula ge­çen? bir şeydir, yani zamanın geçmesiyle meslek değişmez. Bu da gelenğin (elden ele aktarmanın) bir uzantısıdır. Gelenek­sel toplumlar değişmeyen, kalıcı ve kutsal bir odak kurarak değişmeleri kontrol ede­bilmiştir. Modern toplumlar ise değişim­lere kapılarını sonuna kadar açarak her türlü değişmenin iyi olduğu gibi bir yanıl­gıya zemin hazırlamışlardır. vErnest Gellner, geleneksel toplumları modern toplumdan ayırt eden şeyin ne ol­duğuna dair araştırmalarında modern toplumun "içinde yaşadığımız dünyâyla içinde düşündüğümüz dünyayı" birbirin­den ayırdığını, bunları birbirinden bağım-sızlaştırdığını söyler ve geleneksel bir top­lumda doğal dünya ile sosyal ve ahlaki dünyanın birbirinden ayrılmamış olduğu­nu ve birbirini besleyecek tarzda kuruldu­ğunu belirtin "Geleneksel bir toplumda" der Gellner, "sözgelimi neyin yenip yen­meyeceğinin mantığı siyasal ya da ekono­mik faaliyetleri yöneten öncüllerle aynı kaynaktan  çıkmaktadır."  Gerçekte  bu nokta, yani piyasanın (ekonominin) toplu­mun dokusundan ve değerlerinden kop-madığı geleneksel toplum fikri Kari Pj> lanyi'nin Büyük Dönüşüm (Great Trans-formaüon) adlı kitabında enine boyuna in­celenmiştir.   Polanyi   modernlik-öncesi toplumlarda piyasanın bağımsız bir ku­rum olarak topluma kendi isteklerini dik­te ettirmediğini, tersine onun toplumun,

kamunun bir parçasını oluşturduğunu ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet gösterdiğini söyler. Bu konu daha yalanlarda Wright Mills ve J. Habermas gibi düşünürler tarafından da vurgulan­mış ve toplum üzerinde ekonomik ve poli­tik çıkarları olanların kurduğu hegemon­yanın bİr"kamualanı" oluşturmasıyla yıkı­labileceği öne sürülmüştür.

Geleneksel toplumlar üzerine yapılan ti­polojiler oldukça kabarıktır ve sayıları gi­derek artmaktadır. Genellikle tarihsel ti-polojiler olan bunları şöyle sıralayabiliriz: Maine'in "Statüler" ve "Sözleşme" (con-tract); Tönnies'in "Cemaat" ve "Toplum"; Weber'in "Statü" ve "Sınıf, St.Simon'un "Üç Aşama"; Spencer'in "Askerî" ve "Sı­nar ; 00016/111 "Birincil" ve "İkincil Grup­lar"; Durkheim'in "Mekanik" ve "Orga­nik"; Redfıeld'in "Folk" ve "Şehir"; Bec-ker'in "Kutsal ve Laik"; Marks'ın "Feo­dal" ve "Kapitalist" (ya da "sosyalist") kate­gorileri, birincisi geleneksel, ikincisi mo­dern topluma karşılık olan tipolojilerdir. Bu tipolojiler zorunlu olarak birinden öbürüne geçileceğini öne sürmüşler ve ba­zıları ise normatif bir dille bunun gereklili­ğini vurgulamıştır. Biz burada Tönnies ve Durkheim'in toplumsal grup tipolojileri olmayıp, toplumsal ilişkilere dayanan ti-polojilerini kısaca özetleyeceğiz.

Durkheim, benzerliğe dayalı bir dayanış­ma üzerine kurulmuş toplumlarla (meka­nik dayanışma), işbölümüne dayalı bir da­yanışma üzerine kurulmuş toplumları (or­ganik dayanışma) birbirinden ayırır. Durkheim'a göre mekanik dayanışma il­kel, yüzeysel ve insiyakı (iç güdüsel) dir. Buna karşılık iş bölümü bir toplumda uğ­raşları birbirini tamamlayan üyelerin kar­şılıklı bağımlılığına dayanan rasyonel bir dayanılmayla sonuçlanır. Mekanik dayanışmamn geçerli olduğu toplumlarda bi­rey, topluluktan kopmamış, onun içinde bir bakıma "erimiş" durumdadır. Buna karşılık organik dayanışma, her biri kendi kişiliğini, bir birey olarak kendi benliğini geliştirmiş; birbirlerine karşılıklı bir ihti­yaç duyan ve karşılıklı bağımlılıklarının rasyonel olarak bilincine varan insanları bir araya getirir.

Tönnies'in "topluluk" (cemaat ya da community) ile "toplum" (society) arasın­da yaptığı ayrım her ne kadar Marks'm ekonomik temele dayalı ve evrimci tipolo-jîsinden etkilenmişse de, daha çok iki ira­de biçimini, "organik" irade ile "düşünül­müş" iradeyi birbirinden ayıran psikolojik bir teoriye dayalıdır. Birinci irade biçimi duygusal eylemlere, tutku, sevgi ve nefre­te, yiğitlik ve korkuya, iyilik ve kötülüğe vb. yol açar. İkincisi ise akla, ölçüp biçme­ye, çıkara dayanan eylemlere, para, ikti­dar vb- arayışlarına yol açar. "Topluluk" organik iradeye denk düşer; birbirine sa­mimiyetle bağlanan insanlar arasında geli­şir. Bunlar aile, akrabalık, klan gibi kana bağlı; komşuluğa dayanan anlayışa bağlı topluluklar şeklinde birkaç türe ayırır. "Toplum" ise tersine çıkara dayalı ilişkiler­den kurulmuştur; sanayi ve ticaret işlet­meleri, baskı grupları, savunma dernekle­ri gibi.

Bu iki tipoloji arasındaki benzerlikler önemlidir. Topluluk, "benzerlik" üzerine kurulmuş "toplum"dur, "toplum" ise "iş bölümü" dayanışmasına dayanan bir top­lumsal gruptur. Fakat Tönnies daha çok psikolojik, Durkheim ise sosyolojik bir öl­çüt kullanmaktadır. Ancak her iki tipoloji-nin kategorilerinin belli tercihler doğrul­tusunda oluşturulduğu da söylenmelidir. Tönnies'in "topluluk" (cemaat) dediği ka­tegori ortaçağ Germen kırsal topluluğundan esinlenmiş olup, tercihini ondan yana yapmış ve "toplum" kategorisini soğuk ve samimiyetsiz bularak onun adeta insan ilişkilerinde bir gerilemeyi ifade ettiğin­den sözetmistir. Oysa Durkheim'a göre mekanik dayanışmadan organik dayanış­maya geçiş, toplumlar adına bir ilerleme­dir ve tercihi de ikinciden yanadır.

Görüldüğü gibi hemen tüm toplum tipo­lojileri -global ve tarihsel tipolojiler ol­sun, toplumsal grup ya da toplumsal ilişki tipolojileri olsun- belli bir değer yargısını beraberinde getirmektedir. Bu, gelenek­sel ve modern toplum ayrımını yaygınlaştı­ran Dam'el Lerner'in durumunda da gö­rülmektedir. Lerner "geleneksel toplum -geçiş toplumu - modern toplum" şeması­nı oluştururken gerçekte pozitivist ve ev­rimci bir model kurmakta ve tüm toplum­ların bu evrelerden geçmesi gerektiğini id­dia etmektedir. Oysa daha relativist bir açıdan bakıldığında her toplumun "kendi­sinde başlayıp kendisinde biten bir dün­ya" olduğu ve her toplumun kendisine öz­gü bir gelişme çizgisi izlediği söylenebilir. Örneğin Doğulu toplumlar her zaman bu tür tipolojUerin başını ağrıtan yapılarıyla ayrı bir modernleşme çizgisi izlemişler­dir. Sözgelimi İran, XX. yüzyılın sonların­da modernleşmenin "kale"sinde geri yön­de açılmış bir gedik olarak gözükmekte ve geleneksel toplumun yapısına daha ya­lan bir özellik sergilemektedir.

Son olarak şunlar söylenebilir: "Modern ve geleneksel toplum ayrımları Batılı sos­yologların "ileri-geri kalmış" ya da "gelis,-miş-az gelişmiş" gibi kavramlarla toplum­lara bakarak geliştirdikleri bir takım teori­ler olup, geleneksel ya da modernlik-ön-cesi toplumların özelliği diye sıralananla­rın genellikle Batı feodalitesinden alın­mış olduklarım söylemek gerekir. Sosyolojide ve antropolojide ilkel toplum teri­minin bir çok eleştiriye uğraması üzerine "geleneksel toplum" teriminin yeğlenme­si de gösteriyor ki, geleneksel toplum bu sosyologların, içinde Gelenek'in toplumu bir bütün olarak beslediği ve damarlarına kutsal (ilahi) olanı zerkettiği ve değerleri­ni O'nun rengine boyadığı bir toplumdan çok ilkel, farklılaşmamış, gelişmemiş, ka­tegorilerine sığdırılmak istenen bîr top­lum tipidir. Oysa müslümanlann gelenek­sel toplum teriminden anlamaları gere­ken tam da budur.

Mustafa ARMAĞAN

Bk. Gelenek; İlkel Toplum; Kutsal; Sosyo­loji; Toplum.