Organizmayı bir amaca
yönelik davranışa iten iç güce güdü adı verilir. Organizmanın bir amaca
yönelebilmesi için öncelikle dengesinin değişmesi (homestasis'in bozulması) ve
hoşnutsuzluk yaratan bir gerginlik halinin ortaya çıkması gerekir. Bunu daha
sonra, değişikliği eski haline getirebilme ve gerginliği yok etme ihtiyacı
izlemelidir. Organizmayı amaca yönelten sebep, ihtiyacı karşılamaya yarayan
araçlar değil, bizzat bu ihtiyaçlardır. Yeme davranışı özel bir tür besine
değil, açlığın giderilmesi amacına yöneliktir.
Güdü kavramı,
organizmayı bir amaç için hareket ettiren saiklerin, organizmanın içinde maddî
ve potansiyel olarak bulunduklarım düşündürmektedir. Güdü; psikolojinin temel
kavramlarından olduğu kadar, evrimci biyolojinin psikoloji üzerinde önemli
etkiler yaptığı alanlardan biridir. Fakat gerek günlük dildeki, gerekse psikolojideki
kullanışlarda henüz tam bir fikir birliği sağlanabilmiş değildir. Özellikle
dürtü (drive) ve içgüdü (in-stinct) kavramları sık sık güdü yerine kullanılmaktadır.
Ancak bütün bu kavramla-nn dayandıklan ana muhteva, hepsinde hiç değişmeden
kalır. Bu da organizmanın içinde maddi ve potansiyel bir güç olduğuna dair
inançtır.
Güdü, dürtü ve içgüdü
kavramları arasındaki anlam kargaşasını giderebilmek
amacıyla şu tanımlar
yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Dürtü; açlık, susuzluk, cinsellik, ağrıdan
kaçma gibi kalıtımla ilgili, biyolojik amaçlı davranışlara yönelten güçtür.
Güdü tanımı ise dürtünün kapsamının yam sıra güven ve basan sağlama gibi
öğrenme ile ilgili, psikolojik ve sosyal amaçlı davranışları da kapsayacak ve
dürtüden daha geniş bir anlama sahiptir. Biyolojik amaçlı davranışa iten güce
birincil (primer) güdü; psiko-sosyal amaçlı davranışa iten güce ise ikincil
(sekonder) güdü adı verilir. Şu halde dürtüler, yalnızca birincil güdülerden
ibarettir. "İçgüdü" kavramı da çoğunlukla göçmen kuşlann mevsimlere
göre hareketleri gibi canlı türlerinin değişmez, kalıplaşmış, kendilerine özgü
(filogenetik) davranışlarını yöneten güç anlamında kullanılır. Birincil güdüler
dürtü maddesinde ayrıca ele alınacağından burada güdü kavramı birincil güdüleri
de kapsadığı halde İkincil güdüler üzerinde duracağız:
İnsan biyolojik,
psikolojik ve sosyal bir organizmadır. Bütün bu sistemler, insanda
birbirlerini sürekli etkileyen dinamik bîr süreci meydana getirirler. Yemek ve
cinsellik faaliyetleri bu dinamik etkileşimin tipik örnekleridir. Açlık ve
cinsel istek hayvanlar için doyurulma biçimi önemli olmayan güdülerdir.
İnsanlar için ise bu her iki biyolojik güdü, yoğun biçimde psikolojik ve
sosyal süreçlerin etkisin-dedİr. İhtiyaçların karşılanma biçimleri, bireyin
kişiliğine ve içinde yer aldığı kültüre göre değişir. İnsan organizmasının fazladan
olarak sevgi, güven ve başardı olma gibi psiko-sosyal amaçları ve onları karşılamaya
yönelik güdüleri vardır. Annesi ile mutsuz bir etkileşimin sonucundan sevgi ve
güven ihtiyacı doyurulmayan bir çocuğun iştahsızlıktan yemek yemeyi
reddetmeşinin sonucunda beslenme bozukluğundan ölmesi; basan ihtiyacım
karşılayamayan bireylerde psikolojik rahatsızlıklara daha sık rastlanması, bu
güdülerin önemini ve insan organizmasının dinamik yapışım gösterir.
Yeni doğan bir bebek
adeta her an ihtiyaç halindedir ve bu ihtiyaçlarını kendisi karşılayamaz.
Fakat annesinin onun her ihtiyacını karşılamak üzere her an yanında olması
mümkün değildir. Kaldı ki, böyle bir anne tutumu sürgit bir hâle geldiğinde,
çocukta pasif ve bağımlı bir kişilik oluşturmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Bu nedenle daha ilk günden, insan yavrusuna güdülerini kontrol etmesini sağlamak
amacıyla engeller konur. Her ağladığında süt verilmeyen çocuk dayanmayı, süt
İsteyebilmek için ağlayan çocuk mücadele etmeyi öğrenir. Giderek çocuğun öğrenmesi,
psiko-sosyal güdülerini ve onları karşılama yollarını birbirlerinin yerine
geçirebilmeye kadar varır. Bu anlamda güdüler ve onların karşılanma yolları
kişinin benlik gelişimine de hizmet ederek onu belirlerler.
ErolGÖKA Bkz. Dürtü;
îçgfidü; İhtiyaç.