Haricilik, İslam'da
siyasi anlamda ilk ortaya çıkan anlayış ve akımlardan, fırkalardan biridir.
Tarihçiler Hariciliğin doğuşunu Sıffîn savaşmda(657) hakem mesele-si'nin
ortaya atılmasına bağlarlar. Bunlara Havaric (hariçte kalanlar anlammda) adı
verilmiştir. Bunun sebebi, ya Hakdan veya müslümanlardan, yahut da HziAli'-den
uzaklaşmış olmalarıdır. Bilindiği gibi Sıffîn savaşında Hz. Ali, savaşı
kazanmak üzere iken Muaviye taraftarları hileye başvurarak Kur'ân sayfalarını
mızraklarının ucuna takarak savaşa devam etmek isterler. Bu hareketle amaçları
karşı tarafı, -Kur'ân sayfalarına hürmeten- kendilerine karşı silah
kullanmaktan vazgeçirmektir. Nitekim bu durumda Hz. Ali taraftarları derhal
savaşmaktan vazgeçmiştir. Sonuçta, işin çözümünün hakemlere bırakılması
kararlaştınlmıştır. Bu sırada bir grup, Hz. Ali'nin hakemlere başvurmasını
kabul etmeyerek Hz. Ali'ye karşı çıkmıştır. Onun için bunlara Havaric (karşı
çıkanlar) denmiştir. Bunlara, hakemlere
başvurmayı
reddettiklerinden "muhakki-me", Hz.Ali'den ayrılarak, Harura'da
toplandıkları için"Harûriyye" adlan da verilmiştir. Hariciler
kendilerine Surat (kendilerini Allah'a satanlar, adayanlar) veya Harici adım
verirler. Zira onlara göre hariç veya harici, Allah yolunda çıkış yapan
demektir.
Harİcilik hareketini
pek çok tarihçi, bir grubun, Sıffın savaşı sonunda hakemlere başvurmayı kabul
etmesi üzerine Hz. Ali'yi terkedip "Hüküm ancak Allah'ındır"
diyerek, insanların hakemliğini reddetmesi ile başlatmakta ise de, her mezhebin
kuruluşunda olduğu gibi Hariciliğin kuruluşunda da bu olayın öncesinde bir takım
siyasi, tarihi ve sosyal etkenler sözko-nusu olmuştur.
Haricilik hareketi,
sahabe içinde "kur-ra" diye bilinen takva sahibi bir grubun öncülük
ettiği bir düşünceyi temsil etmektedir. Bu grup, o andaki siyasi
istikrarsızlıktan ve sosyal huzursuzluktan rahatsızlık duyan kimselerdi.
Bunlar, müslümanlar arasında siyasi çekişmelerin olmamasını, mutlak adaletin
hüküm sürmesini, İslam'ın ilk devirlerinde olduğu gibi kardeşlik ve
dayanışmanın hakim olduğu bir toplum ve siyasi sistem istiyorlardı. İmam,
halİfe bunlara göre hür seçimle seçilmeliydi.
Hariciler, hür seçim
taraftarı, herhangi bir hakimiyeti kabul etmeyen halis bedevilerdir.
Haricilere, şiddet ve taassup ruhu ile ferdi bağımsızlık düşüncesi hakimdir.
Haricilik hareketinde, Araplar arasmda eskiden beri var olan kavmiyetçilik ve
mücadele ruhu da kendini göstermiştir.
Hariciler genellikle
bedevi Araplardan teşekkül etmiştir. Bu nedenle şehir hayatı yaşamamış göçebe,
köylü bir zümrenin teşkil ettiği bir gruptur. Cehaletleri onları taassuba, dar
görüşlülüğe ve şiddete sevk etmiştir. Hz. Osman'a karşı ayaklanan ve onun
katline sebep olanların çoğunlukla Hariciler olduğu bilinir. Kendi görüşlerinin
hak, diğerlerinin batıl olduğu düşüncesiyle hareket ederler ve kendileri gibi
düşünmeyenleri küfürle suçlarlar, dolayısıyla öldürülmelerini caiz görürlerdi.
Hariciler, Kur'an'm
emirlerine ve yasaklarına son derece bağlı olduklarını, dini prensipleri
disiplinli bir şekilde uyguladıklarım söylerler. Bu, bir bakıma doğrudur.
Rivayete göre bunlar gerçekten ibadete düşkün, dindar kimselerdir. Ama
İslami-yette sadece çok ibadet etmek yeterli olmamaktadır. İslam'ın ruhunu iyi
anlamak ve doğru değerlendirmek de gereklidir.
Taassup sahibi olan
Hariciler tekfir etme silahını sadece dışa karşî kullanmakla kalmamışlar,
birbirlerine de yöneltmişlerdir. Bu nedenle Haricilik kısa zamanda çok çeşitli
kollara ayrılmıştır. Bunlar içerisinde Ezrakiyye, Necdiyye, Sufriyye ve
İbadiyye, ana kolları temsil ederler. Bu ana kolların pek çok tali kolları
vardır. Harici fırkalarından günümüze kadar varlığını sürdüren sadece İbadiyye
olmuştur.
Haricilerin Görüşleri:
Harici fırkaları arasında birbirinden farklı görüşler vardır. Bununla beraber
Harici fırkaların büyük bir çoğunluğu aşağı yukarı şu görüşlerde fikir
birliğine varmışlardır
1- Hz. A1İ, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında
hakemlik yapan Amr b. el-As ve Ebu Musa el-Eş'ari'yi ve bu hakemlerin
hükümlerine razı olan herkesi; Cemel olayında bulunan Hz.Aişe, Hz. Talha ve
Hz. Zübeyr'i tekfir etmek (bunların kafir olduklarım söylemek);
2- Büyük günah işleyenin ebedi cehennemlik bir kafir
olduğuna inanmak;
3- Zalim imama (devlet başkam) karşı çıkmayı vacib
saymak. Onlara göre, -Ehl-i Sünnetin aksine- imamın Ku-reyş'den olması şart
değildir. Şia'nın aksine imam nas ve tayinle değil, hür seçimle seçilmelidir.
İmam haktan saparsa azledilir ve hatta öldürülebilir. İmamın her zaman
bulunması şart değildir. Şayet bulu-nacaksa bunun hür veya köle olması mümkündür.
Haricilik temelde, o
günkü toplumun gerçekleriyle hiç uyuşmayan fikirlere katı ve sıkı sıkıya
bağlanmayı ifade etmektedir. Haricilerin, kendilerinin cemaat dışına
atılmalarına yol açan doktrini şuydu: Hakem olayında Allah'ın hükmünü değil de
hakemlerin hükmünü (hakimliğini) kabul ederek büyük günah işleyip de artık
müslüman olarak kabul edilmeyecek ve bunun sonucu olarak bir an önce katledilmesi
gerekecektir. Bazı Hariciler daha da ileri gidip bu tür müslümanların çocuklarının
da babalarıyla birlikte öldürülmelerinin gerektiğini söylemişlerdir. Hariciler
Halifenin o günkü İslam ümmetinin tamamı tarafından seçileceğini ve halkın
isteği doğrultusunda gerektiğinde tahttan indirilebileceğini iddia
ediyorlardı. Halife -Ku-reyş gibi- bir aile ya da kabileye mahsus olamazdı; iyi
bir Müslüman yönetici olduğu takdirde, bir köle bile halife seçilebilirdi.
Bazıları ise Halife'nin gerekliliğini bile toptan reddederek İslam cemaatinin
kendi kendisini yönetme gücünde olduğunu iddia etmiştir. Böylece Haricilik,
Arabistan'ın kabile yapısının taşıdığı (yetersiz güçsüz) fikir ve tecrübeler
yığınının, İslam'ın getirdiği yeni sisteme karşı gösterdiği bir tepki olarak
yorumlanabilir.
Ne var ki, Hariciliğin
gücü öylesine büyüktü ki, iki belli başlı tepkiye yol açtı. Haricilik,
cemaatin anarşiye düşülme korkusuyla, fiili iktidara sahip olmanın onu meş-
ru kılmaya yettiği
öğretisinin kabulüne sebebiyet verdi. İkinci olarak da o, irca yani müminlerin
amellerininbu dünyada yargılanmasının ertelenmesi öğretisine, yani böylece
amellerin karşılığının bu dünyada verilmesi hususunda geniş ve esnek bir
görüşün yayılmasına yol açmıştır.
Hz. Ali, girdiği
savaşta binlerce Hariciyi kılıçtan geçirmiş ve Haricîleri güç yoluyla
sindirmeye çalışmıştır. Fakat ne acı ki, 660 yılında bir harici tarafından
şehit edilecek ve bu suikast, İslam aleminde ilk büyük İtİkadi ve fıkhi
kopuşu temsil eden Şiiliğin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
Mehmet BULUT Bk.
Huntc; Şiilik.