MANİ11EİZM

 

Manilik, M.S. 3. yüzyılda, yaklaşık (216-277) yılan arasında iran'da, Şapur devletinin hüküm sürdüğü yıllarda ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Kurucusu Mani'dir. İranlı soylu bir ana-babadan Babilonya (Mezopotamya)'da doğan Mani, önceleri kendilerine "Yahya Peygamber Hıristiyan-ları" adı verilen, Yahya'yı gerçek Peygam­ber, İsa'yı ise bir yalancı kabul eden mezhe­be girmiştir. Daha sonra Zerdüştlüğü ince­lemiş, bu dini ıslah etmeyi düşünmüş, bir ara Hindistan'ı da ziyaret edip Buddha Öğ­retisini yakından tanıma fırsatı bulmuş, so­nunda İran'a dönerek kendisini Buddha, İsa ve Zerdüşt'le bir tutarak Öğretisini yaymaya başlamıştır. Öğretisini kabul edenler bulun­makla birlikte Zerdüşt rahiplerinin aşırı baskı ve tahrikleri ile M.S. 277'de idam edilmiştir.

Mani'nin öğretisi Gnostisizm içinde bir mezhep niteliği kazanarak Babilonya'da gelişti. İlk olarak o oniki zaman veya çağ görüşüne sahipken, sonradan Zerdüştlük, Hristiyanlık ve Budacı inançların yerine ge­tirilmesini benimsedi. Nitekim öğretisinin açıklanması amacıyla H indis tana seyahat edecek, ancak hükümdar Şapur'un ilgisi üzerine İran'ın birçok bölgesinde öğretim imkanı bulacaktır. Ölümünden sonra öğre-

tisi Roma imparatorluğunda yayıldı. Öyle ki Hiıristiyan teoloji ve felsefesi içinde Önemli bir yeri olan Saint Augustine, (354-430) hırisiiyan olmadan Önce Mani Öğreti ve inanışının savunuculuğunu ve rahipliği­ni yapmış ve bu öğretinin bazı esaslarını hı­risiiyan lığa getirmiştir. Onun ünlü günlüğü "Confessions" (İtiraflar)mda Maniciliğin etkilerini bulmak mümkündür. Bununla birlikte Maniciliğin asıl merkezi İran'ın ku-zey-doğusu olacak ve XVI. yüzyıla kadar da sürecektir. Mani, Zcrdüstlükteki Tanrı ve şeytan, cennet ve cehennem (hearen and hell), tarih anlayışı (Bundahishn), ferdi yar­gı ve ölüm sonrası hayat inanışlarını kabul eder.

Manilİkte ana düşünce evrendeki zıtlık­tır, tyilik-kötülük, aydı nlık-karan lık, be-den-ruh arasındaki zıtlık gibi. Mani, bu fi­kirden hareketle yaratılışı duallsl bir yakla­şımla izaha çalışır. Evren iyilik ve kötülü-ğün karışımından ibarettir. Bu iki unsur ev­rende sürekli çatışma halindedir. Kötülü­ğün yaratıcısı, karanlık; iyiliğin yaratıcısı ise ışıktır. Evrendeki bu çatışma, ruh ve be­den bileşiminden ibaret olan insanda da sözkonusudur. Bu bakımdan maddeye hap-solmuş karanlıklar içinde kıvranan ruhu kurtarmak gerekir. Bu ise bütün ruhların karanlıklardan (bedenden, maddeden) arı­nıp tabii yerleri olan ışık göğüne çıkmala­rıyla gerçekleşecektir. Böylece dünyanın sonu da gelmiş olacaktır.

Mani, Hıristiyanlara hitaben Ahd-i Atik'in şeytan işi olduğunu, Aziz Pavlus'un yazdıklarının bir değer taşımadıklarını, İsa'nın gerçekte bir ışık habercisi olduğunu, onun cismani hayatının ve ölüm ün ün se sa­dece bir dış görünüşten ibaret olduğunu ile­ri sürer. Aynca Mani kendisini de İsa'nın haber verdiği, eserini tamamlayacak olan kutsal ruh diye tanımlar.

Burada dikkati çeken bir husus da Ma­ni'nin girdiği her dini çevreye uyum sağla­ması ve görüşlerinin onları n görüşlerine uy­gun olduğunu söylemesidir. Nitekim Hıris­tiyanlar arasındayken, İsa'nın habercisi ol­duğunu söylemekte, Budistler arasında da Buddha'mn görüşlerinin kendi görüşlerine uygun olduğunu savunabilmektedir.

Aynca Maniciler Tevrat ve Zebur'u ka­bul etmedikleri gibi incil'in de yalnız kendi düşüncelerine uygun gelen yönlerini almış­lardır. Bundan dolayı Maniheizm'e "zındık­lık" adı da verilmiştir. Manicilik esasta Zer-düştlükte de yapılan bir reform olarak görü­nür. Mani'nin düşünce sistemi Önce felsefi bir nitelikte ortaya çıktığı halde daha sonra dini bir karakter kazanmıştır.

Mani'nin bağlıları genelde iki grupdur. Bunlar içinde seçkin kabul edilenler; evlen­memekte ve şarap içmemektedirler. Öteki­ler ise evlenip normal bir vatandaş gibi ya­şamaktadır.

Manilikte ayin olarak; oruç tutmak, gü­neş ve aya dua etmek, şaraba batırarak ek­mek yemek topluca ziyafetlere katılmak sa­yılabilir.

İçerisinde Budist ve Hristiyanükla ilgili fikirler de taşıyan Maniheizm, İran ve Me­zopotamya inanışlarının bir bileşimi görü­nümündedir. Mani'nin evrensel nitelikte bir kurtuluş Öğretisi kurma arzusunda olduğu da söylenir.

Özetle Manicilik, bileşimi olma konu­mundaki dinler tarafından baskıya ve işken­ceye uğramış, İran'dan kovulmuş, Türkis­tan, Moğolistan, Çin, Suriye, Mısır ve ku­zey Afrika'ya kadar yayılmış hatla bu inanı­şı benimseyen katipler halife saraylarına kadar sokulmuşlar, Mutezile ve Eş'ariyye bunlarla mücadele etmiştir. Bir ara Fran-

sa'ya da giren Mani bağlıları, zalimane bas­kılara maruz kalmışlar ve engizisyona sev-kediİm işlerdir.

Necip TAYLAN