MARİFET

 

Bilmek, tanımak. Mecaz olarak birşeyi becerebilme yeteneği hüner gibi anlamlara gelen marifet, tasavvufta keşf ve ilham yo­luyla meydana gelen aracısız bilgi, manevi ve iç tecrübeyle öğrenilen ilim, irfan, bilgi için kullanılan bir terimdir.

Tasavvufî bilginin adı olarak marifet ve ilim arasında önemli farklılıkların olduğu ileri sürülmüştün İlim, teorik ve soyut bil­ginin adıdır ve akıl, nakil ve duyu organları aracılığıyla kazanılır. Marifet ise deneysel ve pratik bilginin adıdır. Keşf ve ilham yo­luyla elde edilir. Batınî olma özelliği taşır ve dayanağı kalbtir. Aklın vasıtaları dışın­da, Allah'ın doğrudan vergisidir. İlim sahi­bine atim marifet ve irfan sahibine arif de­nir. Akla dayalı bilgi kal (söze dayalı), ma­rifete dayalı bilgi ise hal (yaşamaya dayalı)

ilmidir.

Mutasavvıflar marifeti belirlemek için ilim

konusunu üçe ayırarak ele alırlar

1. Allah'tan olan ilim (minallah). Bu şeri­at ilmidir, kulun sorumlu olduğu pratik ve ahlaki görevlerdir.

2. Allah'la beraber olan ilim (maallah). Hakk'a giden yolun hal ve makamları, veli­lerin derecelerinin açıklanması ile ilgili ilimdir.

3. Allah ile olan ilim (billah). Veliler Al­lah'ı bu ilimle tanırlar. O'nun tarif ve tanıt­ması olmasa, velilerin Allah'ı tanımaları mümkün değildir.

Bu ilimlerden ilki şeriat ve zahir ilmi; ikincisi larikat, seyr ve suluk adabı ilmi; so­nuncusu da hakikat, marifet ve batın ilmi­dir, îlme'l-yakin, aynel-yakin, hakka'1-ya-kin ayırımı da yaklaşık olarak bu üçlü tasni­fi içine almaktadır.

Tasavvuf kitaplarında Vesaitu'l-îrfan başlığı altında, marifetin elde edilme yollan ve bununla ilgili ıstılahlar üzerinde de du­rulmuştur. Toplam 30 sayısını bulan bu ıstı­lahların başında hatır, latife, ruh, keşf, il­ham, varid, fırasat, fcıh, feyz, basiret, mü-kaşefe, müşahede, tecelli... gibi ıstılahlar gelmektedir. Bu ıstılahlar zaman zaman bizzat marifetin yerinde de kullanılırlar.

Marifetullah Allah Taala'yı bilmek, O'nu sıfatlan, fiilleri, eseri ve tecellileri ile tanımak demektir. Mutasavvıflara göre ma­rifet, Allah'a ulaşabilmek için marifet-i nefs'e, yani kişinin kendini bilme ve tanıma mertebesine ulaşması gerekir. "Nefsini bi­len rabbini bilir" anlamındaki hadis de bunu ifade eder. Yaratılmışlar alemi (alem-i mahluk, bütün canlı ve cansız varlıklar, bit­ki, hayvan, insan...) ilahi varlığın bir tecelli-sidir. İnsan bu tecellilerden yola çıkarak marifetullaha ulaşır. Marifetullaha ulaştık-

tan sonra nefs bilgisi önemini kaybeder; çünkü o artık aşılmış bir şeydir. Zaten ona bağlı kalınarak marifetullaha yükseline-mez.

Marifetin çokluk hali olan maarif, ta­savvuf kitaplarında ayrı bir anlam için de kullanılır. Belli makamları katetmiş bir su-tlnin, sohbet sırasında söylediği sözler ve yaptığı aktarmalar eğer onun hayatında ve­ya ölümünden sonra, bağhlan tarafından bir kitap hali getirilirse, bu tür kitaplar ge­nellikle Maarif veya M akala t adını alır. Bu adla anılan çok sayıda kitap vardır.

Mustafa KARA