MİRAS HUKUKU

 

Miras kelimesinin sözlük karşılığı, bir şeyin, bir şahıstan veya bir topluluktan di­ğerine intikalidir. İslam hukuk literatürün­de ise, mülkiyetin ölü bir şahıstan diri varis­lerine geçmesidir.

Miras insanla beraber var olan, tarihi in­san kadar eski bir konudur. Bütün sistemler bu hukuku, bazan kendinden bir öncekini alarak, bazan da yenisini bulma yoluyla sürdürmüşlerdir. Mesela: Eski Mısır'da, bü­tün mülkiyet: "Bu Mısır ve altımdan akan nehirlerin mülkiyeti benim değil midir?" diyen Firavun'undu. Çok küçük bir azınlık

olan Firavun tabakasından olmayan ve he­men hemen bütünü oluşturan halk ise, Fira-vun'a ait topraklarda, ziraat alanlarım kul­lanma ve faydalanma gibi bir cüz'i hakka sahiptiler, ölen birisi de geriye sadece bu kullanma ve faydalabilmc hakkını miras bı­rakıyordu. Bu mirası, varisleri arasında er­keklerin en reşidi alırdı. Firavunlardan son­ra bu sistem, mirasın bütün çocuklar arasın­da eşit bölünmesi biçimine dönüştü. M. Ö VI. yüzyıldan önce gelen Solun'a kadar, Yunan hukukunda miras sadece en büyük erkek çocuğa vasiyet ediliyordu. Yunan hu­kukunda kadınların ve kızların mirastan pay almaları ise çok daha sonraları ortaya çıkmıştır. İlk Roma hukuku da, anne İle ço­cuklar arasında tevarüsü yasaklamıştı. Te­varüs, sadece baba ile çocuk arasında olabi­liyordu. Roma hukukunda miras sistemi şu dört aşamadan geçmiştir: Kabile ve asker önünde vasiyet, akîd yapma, yazılı anlaşma ve Kral Kostanyinus döneminde akrabalı­ğın ilk sebep olarak alınması. Yahudilerde de kadının mirastan payı yoktu. Cahiliye araplarında ise, silah kullanıp, ganimet top-layabilcn erkek çocuğa miras veriyorlardı. Kadınlar ve diğer çocuklar mirastan mah­rumdular.

Genel haüanyla mirasın bu şartlarda sür­dürüldüğü bir dünyaya İslam mirasla ilgili ahkamını tedricen indirdi. En son inen, Nisa suresi, 11,12 ve 176. ayetleri ile, mirasta İs­lam'ın hükmü belirlenmiş ve bizzat Kur'an kesin ölçülerini koymuştur. Miras sistemi­nin krokisi ve ana formüllerini bu Üç ayet belirler. Gerek hadislerin ve gerekse müete-hidlerin ictihadlarının bu konudaki yeri ol­dukça sınırlıdır,

İslam'ın getirdiği miras sistemi diğer be­şeri sistemlerden şu noktalarda farklıdır:

a) Servetten daha fazla insanın yararlan­masını sağlamıştır.

b)  Mirasta ihtiyarilik yoktur. Herkesin alacağı miktar belli olduğu gibi, varislerden biri dışlanamaz da.

c) Akrabalık, mirasta üstünlük için esas­tır. En yakın en fazla payı alır. Bir sonraki yakını hacbedcbilir (düşürme) de. Mesela: Baba dedeyi, anne nineyi, oğul kardeşi hac-beder.

d) Miras paylaşmasında ihtiyaç dikkate alınmıştır. Bunun için de erkeğin payı, kızın bir fazlasıdır. Kız, erkeğin yarısını alır. Çünkü erkek, hayatın zorluklarını üstlen-mekde, aileyi geçindirme sorumluluğu ve nafaka ona yüklenmektedir. Bir de, evlen­me durumunda kız tarafına mehir verecek­tir. Kız ise, bir masraf yapmayacağı gibi, üste de mehir alacaktır. Yalnız bu noktada şu tesbiti yapmalıyız: Bu sistem İslam'ın bir bütün olarak yaşandığı bir hayatta en güzel örneği sunar. Kadının Kur'an ve Sünnet'in ona verdiği değeri bulabildiği bir hayat tar­zında, mirastan erkek kardeşinin yarısı ka­dar pay almış olması ona zulüm değil, aksi­ne adaletin ta kendisidir.

e) İslam'da mirasın taksimi ile, aile içi bağların yakınlığı arasında ve malın aile içinde kalmasına bağlantı kurulmuştur. Bir mirasçı yakınlık oranı ve gücüne göre teri-keden pay alacaktır.

f)  Fakihlcrin bir kısmına göre, manevî haklar da mirasçıya intikal eder. Mesela: Hadd-i kazf, mal gibi intikal eder ve varisle­rin İsteği halinde uygulanır.

g) Uygulaması durdurulan tebenni (evlat edinme)nin mirastaki yeri de kaldırılmıştır. Akrabalık, evlilik ve vela'dan başka bir se­bep yoktur.

h) Din farkı tevarüse engeldir. Müslüman kafire, kafir de miislümana mirasçı olamaz. Aynı şekilde katil de tevarüsü kal­dırır. Miras bırakanı öldüren varis, ölünün oğlu bile olsa, terikeden pay alamaz.

Nureddin YILDIZ