NATURALİZM

 

Tabiatı tek gerçeklik ve değer kaynağı kabul eden öğretilere genel olarak bu ad ve-riiir. Diğer bir ifadeyle Naturalizm, felsefe, ilim, ahlak ve sanata ilişkin açıklamaları ta­biat yasalarına dayandırarak yapan, çeşitli fizik ve metafizik hakikatlan tabiata, mad­deye indirgemeye çalışan öğretilerdir. Bu anlamda Naturalizm bütün alanlarda söz-konusu olan olgu ve olayların tabiat ile açıklanabileceği görüşünü temel alır. Bun­lara göre tecrübe ettiğimiz, yaşadığımız ha­yattan olaylara ve bunların dışında olup da bunlara indirgenemeyen hiçbir şey mevcut değildir. Bu öğreti, tabiatın dışında hiçbir olgu ve olay kabul etmemekte ve özellikle de varlığı, eşyayı açıklamak için aşkın (transcendant) bir ilkeye başvurmamaktadır.

Bu sebeple naturalizm, özellikle sosyo­loji, antropoloji, ahlak ve sanat gibi alanlar­da gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Antro­poloji de insanı basil bir tabiat parçasına, onun davranışlarını tabiata veya hazza, sa­natı da tabiat taklitçiliğine, hatta ayniyle onu kopya etmeye indirgemiştir. Metafizik olgularda ise ya inkarcı bir tavır ortaya koy­muş veya indirgeme tarzını seçmiştir.

Felsefede natüralistler, maddecilerle or­tak görüşler paylaşmakla birlikte, ilke ola­rak ruhun ve Allah'ın varlığım ve bu evre­nin yaratıcısının Allah olduğunu kabul ederler. Ancak sonuçta bunları da tabiata indirgerler. Başka bir söyleyişle natura­lizm, zihnin maddeden doğduğunu ya da ona bağımlı veya onun tarafından özümlen­diğini kabul eden felsefelere atıfta bulunur. Bu bağlamda Naturalizmin doğurdan karşı­tı olan görüş süper-natüralizm değil, anti-naturalizmdir. İdealizm anti-naturalistik ise de, süper-naturalistik değildir. Mesela İslam felsefesindeki naturalist düşüncenin temsilcisi olan Ebu Bekir Zekeriyya er-Razî (841-926) ruhun Ölümsüzlüğüne inan­dığı için salt maddecilerden, ruhun beden­den bedene geçtiğini kabul ettiği için de ke-lamcılardan ayrılır. Naturalistlerin varlığı temeliendirmek ve bilgisini elde etmek için kullandıkları metod duyu ve deney, tüme­varım (el-isükra) metodudur. Bilgi kuramı açısından ise ampirist bir yaklaşım içinde­dirler. Tabiatı ve tabiatta bulunan şeyleri felsefelerinin hareket noktası kabul eden Maddecilik, Danvincilik, Maddeci Pante­izm, Nominalizm, Mekanikçilik, Enerje-tizm vb. birçok felsefi sistem naturalist bir karakter ortaya koymakladır. Bu sebeple Naturalizmin, sistemli bir şekilde olmasa

bile, Antikçağda başladığını söyleyebiliriz. O dönemden günümüze varlıkların ilkele­riyle uğraşan, tabiattan başka etken kabul etmeyen Naturalizm, yine varlıkların özüy­le uğraşan ve ruhî ilkeleri maddeye indirge­yen Maddecilik ile, insanı tabiata bağımlı hale getiren Danvincilik ve Tanrı ile Tabiatı aynı cevherde birleştirerek bir sayan Mad­decilik ve Naturalist Panteizm esasta birleş­mektedirler. Tabiatı hayat sahibi bir varlık olarak gören bu panteistler, onun var olma nedeninin ve ilkesinin yine kendisinde iç­kin bulunduğunu savunurlar. Bu açıdan Na-türalist-Pantcizm, Naturalizmin bir türü olarak düşünülebilir.

Düşünce tarihinde, tümel Fikirlerin ve kavramların gerçekliğini inkar eden Sofist­lerden itibaren Stoacılar, Epikürcüler, Orta­çağda Roscclinus, Ockhamlı William, Ye­niçağda Stuart Mİ11 ve benzerlerine gelince­ye kadarki dönemde etkili olan Adcılar (Nominalistler)ı da Naturalizmin temsilci­leri şeklinde değerlendirmek mümkündür. Çünkü tabiatı araştırma yollarının en önem­lisi olan Duyumculuk ve Deneycilik, No­minalizm vasıtasıyla Naturalizmin ve Küllî Mckanİzm'in yerleşmesine yol açmıştır.

İslâm filozoftan arasında da naturalist düşünürler çıkmıştır. Bunlar deney ve tü­mevarım metodunu kullanmakla İslam'ın ilk emprist filozoflarını teşkil ederler; bilgi­nin yalnız duyulara dayandığını ileri sürer­ler. Gassandi gibi filozoflar, madde dünyası dışında, Allah'ın ve ruhun varlığını kabul eder. İslam dünyasında Naturalizmin kuru­cusu Ebu Bekir Zckcriya er-Razî'dir. O, sis­temini Allah, mutlak mekan, mutlak za­man, Ruh (Işık) ve madde (karanlık) gibi beş ezeli prensip üzerine dayandırmıştır. Ona göre akıl, iyi ile kötüyü, Allah'a ait şey-

leri bilmek ve dünya işlerini düzenlemek için yeterlidir; bu nedenle peygamberlere, vahye ve kitap gibi başka rehberlere ihtiyaç yoktur.

Ahlak felsefesi alanında Naturalizm, ah­lakî hayat dediğimiz yaşayış biçimini tabiat kanun ve ilkelerine uydurmaya çalışan sis­temlerdir. Bunlara göre ahlakî olgunlukla­rın hedefi, hayat, hayatın devamı, yaşama arzusu ve ihtiyaçların tamamı demek olan birer içgüdü faaliyetinden ibarettir. Bu ise, ahlakî değerlerin insanda olduğu gibi, tabi­atta da mevcut olduğu anlamına gelir. Çün­kü onlara göre ahlak kavramları, aynı za­manda, tecrübî kavramlara indirgenebilir; ahlakî bir temellendirmenin ahlâkî olma­yan bir biçimde sürdürülmesi de mümkün­dür ve yine ahlâk problemlerini ilmî bir me-todla ele almak, diğer yollardan daha ve­rimli olmaktadır. Yani tabiata ve tabiat bi­limlerine uygun yaşamak ve hareket etmek ahlâkilikle eş anlamlıdır. Bu bakımdan Na­turalizm, ahlâk felsefesi alanında, doğru ey­lemin ölçütünün duygu sahibi varlıkların mutlu olması, ya da bir birey, grup veya tü­rün kendi kendini koruması gibi doğal dün­yanın deneysel bir yönü olduğu görüşünü temellcndirmek amacındadır.

Edebiyatta ise, özellikle 1870'lerden İ 890'lara kadar Baü Avrupa'da ve 1890'lar-dan itibaren ABD ve Rusya'da eüuli olmuş bir eğilimi ifade eder. Aslında Naturalizm Pozitivizmin edebiyat ve sanat alanında bir yansımasıdır.

Akımın gelişiminde biyoloji bilgini Charles Darwin (1809-1882)'in soyaçe-kim, tabiî scicksiyon ve ırkların menşe bir­liği konularında ileri sürdüğü görüşler ile, fizyoloji sahasında Claude Bernard (1803-1878) in deneye dayalı bilim anlayışı çerçe-

vesindeki çalışmalarının yanısıra, sosyal bilimler sahasında Ernest Kenan'ın, Hyppo-litte Taine'in fikirleri de tesirli olmuştur.

Özellikle Hippolytte Taine, 1864'te neş­rettiği İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı kitabın­da ileri sürdüğü sanat hakkındaki görüşleri, sanatta da determinizm kuralının geçerlili­ğini savunması, sanat eserinin doğuşunu ırk, muhît ve zamana bağlayan meşhur teo­risi ile Naturalist hareketin şefi olan Emile Zola'nın en fazla etkilendiği şahıslardan ol­muştur.

Bu yüzden Naturalizm'de soyaçekim ka­nunları, buna bağlı olarak kabiliyet mesele­si, tccrûbî metod, eserlerde sebep-sonuç ilişkisinin sıkı bir biçimde gözetilmesi ilk bakışta dikkate çarpan hususiyetlerin ba­şındadır. Zola, değişik yazılarında, lideri olduğu edebî hareketin, bilhassa sosyal bi­limler sahasında Hippolytte Taine'in, fen bilimleri alanında da Claudc Bernard'm fi­kirleri üzerine oturduğunu ifade eder. Onun "Les Rougon~Macquart" genel başlığı al­tında topladığı romanlarında bir yandan devrinin Fransa'sının sosyal, siyâsî olayları, Fransız toplum yapısının değişik görünüş­leri, örf ve âdetleri konu edinilirken, bir yandan da soyaçekim ve çevrenin aile fert­leri üzerindeki tezahürleri, nesillere yansı-yışları ele alınmıştır.

Naluralist edebiyat topluluğu Emile Zo­la (1840-1902)'mn başkanlığında Guy de Mauppassant, Paul Alcxis, Lcon Hcnnique, Hcnri Ccard ve J. K. Huysmans'dan meyda na gelir. Bunlara daha sonra Alphonsc Dau-det, Jules Renard, Jules Valles de katılır. Topluluk 1880'de oluşur. Bu edebiyatçılar sık sık Zola'nın Medan'daki evinde bir ara­ya gelirler. Midan Akşamlan isminde bir dergi de yayınlayarak görüşlerini ve budoğrultudaki hikâyelerini burada sunarlar.

Naturalizm çok uzun süreli bir akım ol­mamıştır. Akımın içine düştüğü kuruluk ve katılık, Sembolist edebiyatçılarca tenkid edilmiştir. 1893'de Emile Zola da önceki tavrından ve görüşlerinden pişman olduğu­nu şöyle itiraf eder: "Ben câhilin biriyim. Bilim yahut felsefe adına konuşacak hiçbir yeikim yok. Aslını isterseniz ben sadece bir yazarım. Edebiyat sahasına bir bilginin katı yöntemini getirmeyi denemekle dar kafalı­lık eltim."

Akımın özelliklerinin bel I i başlılarını özetle vermek gerekirse:

- Naturalizm de, Realizm gibi, Romantik edebiyat akımına, onun lirizmine ve idea­lizmine karşıdır.

- Realistler gibi, Naturalistlcr'e göre de "sanat, sanat için" değildir. Sanatta sosyal fayda esastır.

- Naluralist yazarlar da, Realistler gibi sosyal çevreyi, varlıkları ve insan hayatını hakikate uygun ve eksiksiz olarak eserleri­ne aktarmak iddiasındadırlar.

- Onlar, bu alanda, Realistlcr'dcki göz­lem ve vesikalara dayanma anlayışına tec­rübeyi de eklemişlerdir. Bu yüzden Rea­lizm'in roman documentaire (belgesel ro­manına karşılık, Naluralist romancılar ro­man expcrimcntal (deneysel roman)ı mey­dana getirmek arzusunda olmuşlardır. On­ların edebî anlayışında gözlem-bclge-dc-ney üçlüsü beraber yürür.

Tiyatroda Naturalist akımın en önde gc len isimleri Henry Becque (1837-1899) ve Andre Antoine (1853-1943)'dir. Ayrıca Zo­la, A. Daudet ve G. de Mauppassant da ken­di romanlarından bazılarını oynanmak üze­re sahneye uygulamışlardır. Bu tür eserlerin başında, Zola'nın L'Assomoir, Therese Raquin ve Nana'sını, Daudct'nin La Nabab\m ve Mauppassant'in Mademoiselle Fiftsmi sayabiliriz.

Edebiyatımızda, Tanzimat sonrası dev­rede Naturalizm, Realizm'le aynı kategori­de değerlendirilmiş, Scrvet-i Fünun edebi­yatı öncesinde Beşir Fuad, Nabizade Na­zım, Rcccb Vahyî gibi yazarlarca edebiyat­ta hakikate yer vermek adına, Romantik edebiyat taraftarlarına karşı savunulmuş­tur. Eserleriyle bu isimlere Hüseyin Rah-mi'yi de katmak mümkündür.

Gerçekte Naturalizm'in sanattaki teza­hürü bir tabiat öykünmeciliği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlayış, gerçek olan bir şe­yin -isterse bu şey çirkin, bayağı, aşağı ve eksik bir şey olsun- gerçekliğini bozarak, onu güzelleştirmek İçin de olsa, hayalî bir şekilde tasvirini yasaklayan ve hoş karşıla­mayan bir görüştür. Kayıtsız şartsız tabiatı taklit etmek demek olan bu naturalist sanat anlayışının zıddı ise idealist sanal anlayışı­dır. Naturalist sanat anlayışı, aynı zaman­da, realist anlayışla da eş anlamlıdır. Bu se­beple Naturalizm, hayatın ve tabiatın kaba, adi, çirkin ve iğrenç yanları üzerinde ısrarla durarak bunları mübalağalı bir şekilde tas­vir eder. Gerçeği göründüğü gibi yansıt­maktan başka hiçbir sanatsal altlımı gerçek­leştiremez. Bu tavrıyla Naturalizm, dolaylı olarak gerçeğe kayıtsız kalmak suretiyle sanatta başarısız eserler vermiştir. Natura­list sanatın en tipik ürünleri, Fransız roman­cısı Emile Zola tarafından gerçekleştiril­miştir. Zola, Naturalizm'i deneycilik, deter­minizm ve kalıtımcıhk özellikleriyle rea­lizmden ayırmaktadır. O, bir çeşit tabiat bi­limlerinin metodlannı sanata uygulamıştır. Zola'ya göre, sanatçı önce bir olayı gözler, sonra bu gözlemi kontrol için deneye baş-

vurur. Bu durumda sanatçı, laboratuvardaki fizikçi gibidir; sanatçı kendisinden hiçbir şey katmadan ve olmakta olanları olduğu gibi yansıtmak zorundadır. Hatta romanda, şiirde vb. yazılarda romancının bir dili yok­tur, kahramanlar hangi sınıfın dilini kulla­nıyorlarsa sanatçı onu kullanmalıdır. Natu­ralist akımın diğer temsilcileri Paul Alexis, H. Ceard, Leon Hannique, Bccque gibi ya­zarlar hep aynı yolu takip etmişlerdir. Fakat bütün bunlara rağmen Naturalist sanat anla­yışı kalıcı olamamış, XIX. yüzyılın poziti-vist ve determinist ortamında Naturalist sa­nala yönelen ilgiler kısa sürede etkisizleş­men r. Buna karşılık sanatta Realizm akımı Naturalizmin yanılgılarını da gözönüne alabildiği ölçüde başarılı ve kalıcı olabil­miştir. Hatta Realizm akımı Avrupa Realiz­mi (mesela Balzac, Flaubcrt, Stendhal gibi) yanında kendine Özgü bir akım halinde or­taya çıkan Rus Realizmi (mesela Gogol, Puşkİn, Dostoycvski, Tolstoy, Gorki gibi) nin oluşmasını hazırlayabilmiştir. Buna karşılık Naturalist sanat anlayışı tarihi bir örnek olmanın ötesine gidememiştir. Bu da düşünce ve inanç alanında pozitivizmin ye­tersizliğinde olduğu gibi, sanat alanında Naturalizmin insan tabiatına, olgu ve olay­ların mantığına ve açıklanmasına ne dere­cede ters düştüğünün bir göstergesi sayıl­malıdır.

Her şeyi tabiat ile açıklamaya çalışan Naturalizm, aynı şekilde ahlak ve sanatı da tabiat kanunlarına indirgeyerek açıklamak­la, aynı indirgemeci hataya düşmüş, sonuç­la ahlaktaki "iyi" kavramını "haz"za; sanat­taki "güzcl"Hği de tabiat öykünmeciliğİne indirgemiştir. Ahlakı güdüsel bir ilkeye bağlamakla Naturalizm, amacı araç olarak kullanmışım Çünkü her ikisi de tabiata, dolayısıyla insan doğasına, içgüdülerine göre yaşamayı tavsiye etmektedir.

Hüsamettin ERDEM M. Fatih ANDI

Bk. Realizm