NOMİNALİZM

 

Çok genel olarak bütün varlıkları birer isim ve sese İndirgeyen görüşlerin genel adıdır. Daha açık bir ifadeyle, cins ve türle­rin (tümellerin), genel kavramların ne aslın­da ve ne de zihinde hiçbir varlığının olma­dığını ve bunların birer addan ibaret oldu­ğunu savunan görüşlere bu ad verilir. Bu görüşe göre genel fikirler yoktur; ancak bir takım işaretler, adlar vardır; bu sebeple de kavramların hiçbir gerçekliği yoktur. Bu anlayışla nominalizm, kavramların temsil ettikleri şeylerden ayrı olarak birer gerçek­liğe sahip olduğunu savunan realizme karçı ve zıd bir görüştür.

Düşünce tarihinde Ük Nominal isLİcr so­fistlerdir, ilkçağın ünlü sofistlerinden An-tisthenes şöyle diyordu: "Bir at görüyorum, aüık değil." Stoacılar da aynı görüşe katıla­rak, sadece ferdin gerçekliğinin olduğunu ileri sürmüşlerdir. Epikurosculaf daha da ileri giderek kavramların yalnız sesten iba­ret olduğunu iddia etmişlerdir. Nomina­lizm, esas Ortaçağda Realizm'e (şimdiki manada İdealizm) karşı bir tepki olarak çık­mıştır. Onbirinci yüzyılın sonlarına doğru Compregne papazı Roscelinus adcılığı sis-temteştirmiş ve onu daha sonra Guillaume Durand, Ockhamh William, Buridan, D'Ailly gibi düşünürler geliştirmişlerdir. Bu metafizik ve klasik nominalizm Yeni-çağ'da şekil değiştirerek Ampirizm, Feno­menizm, Pozitivizm, Pragmatizm, Evolus-yonizm ve Çağnşımcılık adı altında devam etmiştir.

Esas Nominalizmin serpilip geliştiği Or­taçağ, Antikçağın da en önemli sorunu olan "Külliler Sorunu"nu tevarüs etmiş, bu çağı küllî kavramların realitesinin olup olmadığı tartışması doldurmuştur. Ortaçağ denince akla gelen ilk sorun "Külliler Sorunu" ve dolayısıyla Skolastik anlayışın bir anlamda mahiyet ve niteliğini belirleyen Realizm ve Nominalizm mücadelesidir. Realistler Pla-ton'un temellendirdiği küllî kavramları ger­çek birer varlık kabul etmişlerdir. îşte bu düşüncenin tam karşısında olan Nomina-listlere göre ise, Platon'un kendilerine bir gerçeklik yüklediği küllî kavramlar, sadece birbirine benzeyen varlıklara bizim tarafı­mızdan takılmış olan isimlerden ibarettir. Binaenaleyh küllî kavramlar insanın zih­ninde oluşurlar ve dışarıda ayrıca bir varlı­ğa sahip değildirler. Roscelinus'un İfade­siyle: Külliler (tümeller) sadece bir takım isimlerden, seslerden başka birşey değildir­ler, sadece birer boş isimdirler ve hiçbir ger­çeklikleri de yoktur. Nominalistlerin ve Roscelinus'un bu iddiası görünüşte pek za-rarsizmış gibi olsa da aslında Katolik kilise­sinin de evrensel gerçekler ve kesin doğru­lar olarak kabul ettiği ilkeleri temelden yı­kıcı bir düşünceyi içinde taşımaktadır, do­layısıyla birçok rafı/.iliklerle doludur. Nite­kim bu iddia din kurumunu (Hıristiyanlığı) ve kiliseyi temelden sarsmıştır. Zira din ku-

rumu ve doğal olarak başta Tanrı kavramı, tamamıyla küllî kavramlardır. Eğer küllî kavramlar gerçek sayılmazlarsa Tanrı, din ve kilise de gerçek sayılmaz. Sadece ferdî olanın gerçek sayılması Katolikliği ferdî kanaatlar içine sıkıştırır ve şahsî imanı ger­çek, sağlam, müsbet kabul eder. Bu sebeple ilk günah (Le peehe original) sadece bir ke­limeden ibarettir ve gerçek olan da sadece ferdî günahtır. Roscelinus'un Nominalizmi teslis konusunda ve dogmalarda bir takım güçlükler çıkarmış, bu nedenle kilisece mahkum edilip lanetlenmiştir. Neticede, Nominalizm iki yüzyılı aşkın bir süre içinde susmuş ve ancak 1320'ye doğru Ockhamh William'ın felsefesinde yeniden kendisini göstermiştir.

Ockham'dan önce Durand: "Var olmak, fert olarak var olmaktır" teziyle nominaliz­me oldukça yaklaşmış Ockhamh William ise realistlere savaş açarak nominalizmi hem kökleştirmiş, hem de netleştirmiştir. Ona göre "küllî bir şey" bir realite değil, fa­kat birbirine benzeyen birçok şeyleri gös­termeye yarayan sadece bir işaret, bir sem­bol, bir kelimedir ve gerçek olan ancak fert­tir. Bu anlayışın tabii neticesi olarak nomi­nalizm bilimi konu edinmiş ve bilimsel no­minalizm dediğimiz şekle dönüşmüştür. Bu nominalizm, küllî ve zaruriyi konu edinen bilim hakkında şüphecidir. Tabii olarak in­san için görülebilen ve bilinebilen realite ancak ferdî ve mümkün olandır. William metafizik iddiaları olan her bilim karşısına, Protogoras şüpheciliğini siper alarak çık­mış ve böylece en yüksek bilim, teoloji onun şüpheci eleştirisinden asla kurtulama­mıştır. Aklî ve bilimsel teolojinin imkansız­lığını savunan William ontolojik ve kozmo­lojik delili bu sebeple zayıf bulmaktadır.

Onun bu tavrı ve anlayışı, bilim ile iman arasındaki birliği tehlikeye sokmuş ve kili­seyi dünyaya bağlayan on asırlık bağı ko­parmıştır ki, düşünce tarihine "Ockhamlı Williamım usturası" şeklinde bir nitelemey­le geçmiştir. Nominalizm eski dinî, siyasî ve edebî geleneğe zıd olan milli hayatı ve yeni çağ dilini filizlendirmiş, Rönesans ve Reformla kiliseye karşı gerçek bir savaşı başlatmıştır.

William'dan sonra, özellikle Rönesansı takip eden yıllarda, bilim adamlarının geliş­tirip temsil ettiği "bilimsel nominalizm" dü­şünce dünyasında boy göstermeye başla­mıştır. Bunlar arasında fizikçi ve bilim ta­rihçisi P. Duhem'i, matematikçi H. Poinca-re'yi, E. le Roy vb.'ni sayabiliriz. Bunların temel görüşleri şudur: Bilimsel olaylar, ka­nunlar ve teoriler, eşyanın bir tasavvuru de­ğil, zihnin inşalarıdır. Zihnin bu inşaları ha­kiki bir gerçekliğe tekabül etmeyip tama­men sun'i ve semboliktir. Büyük matema­tikçi H. Poincare bu hususu şöyle dile getir­mektedir: "...bilimin ulaşabildiği şeyler, birtakım saf ruhlu dogmacıların sandıkları gibi, bizzat eşyanın kendisi, özü değil, sa­dece bu eşya arasındaki bağlantılardır; bu bağlantılar dışında bilinecek, öğrenilecek bir gerçek yoktur." Bu anlayış, bilimin orta­ya koyduğu hakikat yerine, bilimde çeşitli, basit münasebetleri ve bilgisiz tecrübeye dayanan basanları hakikat olarak kabul et­mektedir. Görüldüğü gibi bilimsel nomina­lizm bilimin objektif kıymetini inkar et­mekte ve bilim adına sadece olayları kay­detmeyi yeterli bulmaktadır. Bunun içindir ki, bilimsel nominalizm hareketi, "Haki­kat"! bilmek için müsbet ilimleri tek gerçek vasıta kabul edenlere karşı bir tepki olarak doğmuştur.

Nominalist anlayış Yeniçağdan sonra değişik görüşler halinde varlığını sürdür­müştür. Mesela 18. y.y. duyumculan da no-minalisttir. Bunlardan CondiIIac "Külliler isimden başka bir şey olsalardı, tümel ol­mazlardı" derken, amprist ve militarist (faydacı) J.S. Mili de "düşüncenin konusu asla at, üçgen değil, fakat bu at, bu üçgen­dir" demekle, kavramların gerçekliğini ferdî alana indirgemektedir. Rönesanstan sonra çeşitli isimler allında ortaya çıkan no­minalist karakterli görüşler ya materya-lizm'e, ya utilitarizm'e, ya septisizm'e yahut da ateizm'e dönüşebilecek karakterler gös­termişlerdir. Onun esas eğilimi ise bilimsel doğrular alanında septisizme; ahlak alanın­da da egoizme ve pragmatizme kaymak­tır.

Küllî kavramların gerçekliğini yok saya­rak onların birer addan, sesten ibaret oldu­ğunu idda eden; tek gerçekliğin ferdî olan Şey olduğunu ileri süren nominalizm, kili­seyi büyük ölçüde sarsmış, din ile dünya iş­lerinin ayrılmasına yol açmıştır. Bu ayrılık ise dinlerin toplum üzerindeki otoritesini büyük ölçüde sarsmıştır. Aynı nominalizm hürriyet, adalet, fazilet vb. gibi küilî fikirle­ri zihinde bir takım isimlerden ibaret say­makla, cins, tür gibi küllî fikirlerin gerçekli­ğini fertlere izafe etmekle, matematik, me­tafizik hakikatlerden ve bilimin ortaya koy­muş olduğu küllî prensiplerden söz etme imkanını ortadan kaldırmıştır. Yine nomi­nalizmin nesnelere, fikirlerden önce varlık tanıması nesneleri aslî, fikirleri de talî ola­rak kabul etmesi anlamına gelmektedir. Nominalizmin bu tavn ve yaklaşımı mad­deyi ilk plana çıkartmış ve Ortaçağda mad­deciliğin yeniden gün ışığına çıkmasına se­bep olmuştur.

Nominalizm Ortaçağa damgasını vur­muş ve bu yüzden bütün Ortaçağ, küllî kav­ramların aynca bir gerçekliği yoktur diyen Adcılar ile, küllî kavramların ayrıca bir de gerçekliği vardır diyen Realistlerin kavga­larıyla dolup taşmıştır. Bu iki aşın görüşün bir uzlaştırılması olan ve: "Küllî kavramla­rın bir realitesi vardır, ancak bu realite fert­lerin kendisinde bulunur, fertlerin dışında kavramlar aynca mevcud değildir" diyen Kavramalar (Conseptualistler) ise, daha çok Nominalistlere yaklaşmışlardır. Bu an­layış Realizm ile Nominalizm arasındaki amansız savaşı büyük ölçüde azaltmıştır.

Hüsamettin ERDEM Bk. Gerçekçili, Kavramcılık