Genel anlayışa aykırı,
inanılmaz, tuhaf, harikulade, beklenmedik, hayret edilecek fikir veya söze;
diğer bir ifadeyle, herkesçe kabul edilmiş olan fikre veya önceden keşf ve
tahmin olunan veya hak ika ta benzeyen şeye aykırı olan görüş veya söze
paradoks denir.
Bu aykırılık,
çelişildik anlamında değil, genel ve alışılmış düşünceye uymazlık anlamındadır"
Çünkü çelişik düşünce, formel (biçimsel) mantığa göre yanlış bir düşünce-
dir. Oysa paradoksal
hükümler, aynı zamanda, doğru ve yanlış olarak kabul edilebilecek
hükümlerdir. Yani görünüşte doğru olan, fakat, gerçekte yanlış olabilen hüküm
ve fikirlerdir. Bu sebeple paradoksal ifadelerin ve fikirlerin her zaman
yanlış olması gerekmez. Meselâ, dünyanın dümdüz olduğu düşüncesinin yaygın
bulunduğu çağlarda, dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesi aykırı düşünceydi. Yine
Stoa'lılann "acı, bir şer değildir", "yalnız hakim olan hürdür",
"hataların hepsi eşittir" gibi ve Aristoteles'in "herşey bir
yerdedir", "bundan dolayı da bir yer kaplar", "Her bir yer
de bir yerdedir" şeklindeki şaşırtıcı görüşleri herkes tarafından kabul
edilmiş bulunan görüşlere aykırıdır. Yalnız bu, her paradoksal ifadenin veya
fikrin doğru olabileceği anlamına da gelmez.
Bir takım paradoks I u
ifadelerin İlkçağdan beri Matematik, Mantık, Fizik, Fizyoloji, Psikoloji,
İlahiyat vb. gibi çeşitli sahalarda mevcut olduğu hep dikkat çekmiştir.
İlkçağ Yunan
filozoflarında, daha ziyade mantıki ve matematiksel paradokslara rastlanılmakladır.
Mantıki paradokslar, yanlışlığı herkesçe bilinen; fakat büyük bir kesin lıklc
odaya konulan, mantıki olarak doğru-lanabilen sonuçlardır. Bu paradoksların en
eskileri Parmenides ve Zenon'un, Özellikle "Akhiileus ve Kaplumbağa"
paradokslarıdır. Eski felsefe okulları ve Sofistler zihni incelemek için iyi
bir alıştırma (temrin) olması için değiştirilmiş, bozulmuş şeylerle de
uğraşmışlardır. Hakikatta paradokslara, Şaşırtıcılık ve garipliklere düşmemiş
bir felsefe yok gibidir. Çünkü felsefe, açık olmayan, doğrudan doğruya
duyularımızla algı layamadığımız hakikatlan, metafizik gerçeklikleri
araştırmaktadır. Böyle bir yolda
bulunanlar için ise
daima gariplikler ihtimal dahilindedir. Stoa'lılann çeşitli paradoksları ile
Fisagorculann bütün fikirlerini özetleyen "herşey sayıdan ibarettir"
önermesinden sonra, bir takım fiziki ve geometrik sürekli bütünlerin de
"oldukça küçük, çok küçük parçalar" olduğunu düşünmeleri böyle bir
paradokstur.
İlkçağdan beri
paradokslarla uğraşanları daha çok matematikçi ve fizikçi filozoflardır. Bu
açıdan Parmenides'in öğrencisi Ze-non'un kendisinden sonrakiler üzerinde oldukça
etkili olduğu görülür. Bilindiği gibi onun sayısal sonsuzluk ile ilgili
görüşleri, birçok filozof ve fizikçiyi uzun yıllar meşgul etmiştir. Zenon da
Parmenides gibi ha-raketin imkansızlığını savunmaktaydı. Ona göre, bize hareket
ediyormuş gibi görünen bir ok, aslında hareketsizdir; çünkü bir şeyin hareket
halinde olması, her an belli bir noktada bulunması demektir, belli bir noktada
bulunmak da durmak demektir. Onun ünlü "Asil ile Kaplumbağa"
paradoksu vardır. Aslında bir ispat şekli olan bu paradoksa göre, bir
tanrıçadan doğan Asil (Akhille-us) hızlı bir koşucudur. Asil bir gün bir kaplumbağa
ile yarışa girişir. Kaplumbağa bu yanşa biraz önde başlar; fakat yarışmaya önde
başlayan kaplumbağayı Asil hiçbir zaman yakalayamayacaktır. Çünkü Zenon'a göre
Asil, kaplumbağanın hareket noktasına gelinceye kadar geçecek süre içinde,
kaplumbağa az da olsa yeni bir mesafe ka-tetmiş olacak ve bu durum sürüp
gidecektir. Gerçi Asil gittikçe kaplumbağaya yaklaşacaktır; fakat onu hiçbir
yerde yakalayamayacaktır. Elea'lı Zenon'un bu gün bile ilginçliğini
kaybetmemiş olan bu "Asil ve Kaplumbağa" ve "hareket etmeyen
ok" paradoksuna en çok karşı çıkanların başında
Platon ve Aristoteles
gelmektedir. Platon bu tür paradoksları ortaya koyan Zenon için, "Onda
öyle bir konuşma sanatı var ki, dinleyicilerine bir şeyi aynı zamanda hem tek
hem çok, hem hareket halinde hem hareketsiz, hem kendisi hem başka bir şeymiş
gibi gösterebilirdi" demektedir. Platon'a göre paradokslarla insanları
şaşırtma, sofistlerin yapüğı gibi gerçeği arama yerine söz, hitabede ilgili
çelişkiler meydana getirerek tartışmada üstün gelme çabalan, insanı gerçek
filozof değil, ancak hatip veya şair yapar. Ancak Zenon'un sayısal sonsuzluk
paradoksu matematik ve mantıkda dikkatleri tek ve mutlak doğruluk anlayışından
çok, doğruluk anlayışına çevirmiştir. Neticede, sonuçlan birbiriyle çelişen,
fakat mantıki tutarlık yönünden eşdeğer çeşidi geometriler ortaya çıkmıştır; bu
anlayış diğer alanlarda da "düşünce devrimi" diyebileceğimiz
değişikliklere yol açmıştır. Ök-lid'in zorunlu ve apaçık sayılan ilkeleri gibi,
geleneksel mantığın konulan da biricik doğru olma niteliklerini kaybetmiştir.
XIX. yüzyıl
matematikde Öz-eleştirinin belirdiği ve yoğunlaştığı bir dönemdir. Matematikteki
bir çok gelişmenin gerisinde ya tan "süreklilik ve sonsuz sayı"
problemlerini Alman matematikçisi George Cantor ele almış ve "Asil ve
Kaplumbağa" paradoksunda yer alan "bütünden küçük olması gereken
herhangi bir parça, bütüne nasıl eşit olabilir?" sorusuna "Sonsuzluk
Teorisi" ile açıklık getirmiştir. Buna göre sonsuz kümeler sözkonusu
olduğunda, parça ve bütün arasındaki eşitsizlik ortadan kalkar. Cantor
"Sonsuz" kavramına kesin ve açık bir tanım bulmakla, yalnız Zenon'un
Aris-toteles'den beri pekçok filozof ve matematikçinin problemini çözmekle
kalmamış, bütün matematiğin temeli sayılan kümeler (set) teorisini de
kurmuştur. XIX. yüzyılda set teorisi, bütün matematiği sarsan beklenmedik bazı
mantıki çelişki veya paradokslara yol açmış ve matematikçilerin dikkatini
mantık üzerine çekmişti. Bertrand Rus-sell bu paradoksların köklerinin
derinlerde olduğunu göstermiştir. Set teorisinin yol açtığı ilk paradoksu
Cantor bizzat kendisi bulmuştur ve bu, "Cantor Paradoksu" adıyla ün
kazanmıştır. Daha sonra kümeler teorisiyle ilgili bir çok paradoksu Russell
ortaya çıkartmıştır. Bu paradokslar "Russell Paradoksu" adıyla
tanınırlar. Bunlar içinde en yaygın olanı şudur: Uzak bir köyün biricik berberi
bütün kendini tıraş etmeyenleri ve yalnız onları tıraş ediyormuş. Soralım: Bu
berber kendini tıraş etmeli mi, etmemeli mi? Eğer cevap "etmeli" ise,
kendisini tıraş etmemesi, "etmemeli" ise kendisini tıraş etmesi
gerekir. Çünkü kendi kendisine tıraş olamayanları tıraş eden bir berberin kendi
kendini tıraş etmesi çok önemli bir mantıki paradokstur. Halbuki tıraş
yapmasını bilen bir berber, hem kendi kendine tıraş olamayanları, hem de kendi
kendine tıraş olabilenleri tıraş eder.
Russell matematikteki
paradokslardan kurtulmak için arkadaşı Whitehead ile Lojistik denilen, aynı
zamanda, Sembolik Mantık olarak da tanınan mantığı kurmuştur. Onun bu tür
paradoksları çözüme kavuşturduğu yol "Tipler Teorisi" dediği ve
dilin kullanımında değişik düzeyler getiren daha esnek bir metoddur. O, gramer
açısından düzgün olan her cümleyi mantıksal açıdan düzgün ve anlamlı saymaz.
Ona göre bu ayırımı yapmadan mantıki güçlüklerden ve dil açısından ortaya çıkan
paradokslardan kurtulmaya imkan yoktur.
Paradoksların
matematik ve mantık dışında kalanları da bilim alanında Meyerson Paradoksu,
Mekanikte Fergusson Paradoksu, Fizik'de Hidrostatik Paradoks, Fizyolo-ji'de
Weber Paradoksu, Psikoloji'de Spen-cer ve Ribot Paradoksları olarak sıralanabilir.
Meselâ görünüşte birbirinin aynı olan üç çarkı, dişliler aracılığı ile
birbirinden farklı hareket ettiren mekanik düzene Fergusson Paradoksu denir.
Hidrostatik Paradoks da, dip kesitleri aynı olan çeşitli biçimlerdeki kaplar,
diplerinden itibaren eşit yükseklikte su ile doldurulur. Sıvının kapların
dibine yaptığı basınç kuvvetli, şekilleri ne olursa olsun bütün kaplar için
aynıdır; buna karşılık kapların içindeki sıvının ağırlığı, bulunduğu kabın
şekline göre değişir. Ribot'nun paradoksu ise şöyle ifade edilir: insanlar
vardır ki kendilerine gelen nimetten hüzün duyarlar; bunlarda lezzet elemi
vardır. Kozmolojik varlık alanlarıyla İlgili paradokslar daha ziyade değişik çelişkileri
ve alışılmışın dışında olanları temsil eder; çeşitli gariplikleri
gösterirler.
3-
Paradoksal ifadelerin en fazla yer aldığı sahalardan biri de din sahasıdır.
Dinin bazı önermeleri, bir takım mistik ve tasavvufi ifadeler pardoksaldır.
Zira mistik ve dini saha, duyuverilerini aşan metafizik ve sembollerle ifade
edilebilen sahadır. Bazen metafizik gerçeklikleri bu nesneler dünyasındaki
kavramlarla ifade etmek paradokslara yol açabilir. Meselâ Kur'an'da Allah kendisini
tavsif ederken: "O, evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır."
(el-Hadid, 3) ifadesini kullanır. Yine Ehl-i Sünnet alimleri Allah'ı tavsif
ederken: "O, her yerde hazır ve nazırdır, zamandan ve mekandan
münezzehtir" diye tavsif ederler. Aynı hususlar bir de Allah'ın
sıfatlarıyla ilgili meselenin açıklığa kavuşturulmasında ortaya çıkar. Onlar,
Allah'ın sıfatlarının zatının aynı mı, yoksa ayrı mı? Meselesini ele alırlarken
"Allah'ın sıfatlan zatının ne aynıdır, ne de zatının gayrıdır"
şeklindeki ifadeler ile, bir takım sufilerin "halik ile mahluk bir tek
şeydir", "Ben Hakk'ım", "Cübbemin altında A İlah'dan
başkası yoktur", "Kendi kendimi teşbih ederim", "Neye
baksam onda Hakk'ı görürüm" gibi ifadeleri hep paradokslu ifadelerdir.
Bir şeyin aynı zamanda hem kendisi, hem de başkası olması formel mantık açısından
büyük bir çelişkidir; fakat diyalektik mantık açısından ise pek basit bir
gerçektir.
Bunun gibi kozmolojik
paradokslar da belli vasatlarda geçerli olan fizik kanunlarını daha başka
alanlarda uygulamaktan doğmaktadır. Gerek mantıki olsun, gerek fiziki olsun,
gerekse fizyolojik, psikolojik ve dini olsun, bütün paradoksların temelinde ya
yanlış bir yerleştirme ya bir bilgi eksikliği veya anlama, algılama ve ifade
yetersizliği vardır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, paradoksal ifadelerin
mutlaka çelişik ve anlamsız olması gerekmez. Dindeki paradoksların asıl
sebebi, günlük dilin bütün metafizik ve sembolik hakikatlan ifade etmede
yetersiz kalmasıdır. Analojik ve sembolik ifadelerin önemli bir kısmının paradoksal
olmasının sebebi budur. Özellikle de diyalektik bilgi anlayışından yoksun zihinlerde
böylesi paradoksal ifadelere daha çok rastlanmaktadır. Genellikle iyi manada
kullanılan paradokslar doğruluk payı yüksek olan fikirlerdir. Kötü manada,
sofistik, ve eğlenmek, karşısındaki insanları hayrete düşürmek maksadıyla
kullanılan paradokslar ise çoğu zaman yanlıştır.
Hüsamettin ERDEM