SİSTEM YAKLAŞIMI

 

Sistem, günlük dilde "başarılı sonuçlara ulaşmak için belirli bir düzene bağlı yol, usul, metod" anlamında kullanılmaktadır. Ancak bu kavram bilim dünyasında daha geniş kapsamlı olarak ele alınır. Buna göre sistem, mantıkî bir bütünlüğü ve tutarlılığı olan fikir ve prensipler topluluğu, karşılıklı ilişki ve etkileşim içerisinde bulunan parça lann meydana getirdiği bir bütün veya be­lirli kurallara göre işleyen bir mekanizma demektir.

Son yıllarda sosyal olay ve olgulara da uygulanmaya çalışılan sistem kavramı, Von Bertalanffy'nin 1920'lerde başlattığı "Genel Sistem Teorisi"nden kaynaklan­maktadır. Genel sistem teorisi, bütün bilim dallan için ortak bir analitik model kurma amacı güden bir yaklaşımdır. Nihai amaç; bütün bilimlerde (hukuk, iktisat, matema­tik, fizik vs.) ortak olan unsur ve süreçleri kullanarak evrensel bir bilim oluşturmaktır. Bertalanffy'nin yanında Weiner ve Boul-ding gibi düşünürlerin de katkılarıyla amp-rik dünyaya ait genel ilişkilerin tanımlan­masına yarayacak teorik (ve hatta uygula­malı) bir çerçevenin geliştirilmesine çalışıl­mıştır.

Kavram başlangıçta biyoloji, matematik ve sibernetik alanında geliştirilmiş olmakla beraber zamanla insan davranışları, sosyal olaylar ve organizasyonları açıklamada, se-bep-sonuç ilişkilerini belirlemede ve yo­rumlamada kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal bilimlerde sistem denildiği zaman belirli parçalardan (alt sistemler) oluşan bir bütün anlaşılır. Bir sistemin her bir parçası kendi içinde başlı başına bir bütün oluştu­rur. Böylece her sistem bir parçalar bütünü iken aynı zamanda daha büyük bir sistemin parçası olma niteliğini taşır. Burada önemli olan bütünü oluştu ran parçaların herbirinin kendine has işleyiş özelliği varken birbirle­rine de bağımlı olmalarıdır. Bu sebeple par­çalar arasında çok sıkı bir etkileşim sözko-nusudur. Mesela bu parçalardan herhangi birinde meydana gelecek olumlu ya da olumsuz bir değişme diğerlerini de etkile­yecektir.

Bu yaklaşıma göre insan bir sistem ola­rak düşünülebilir. Bu durumda insan vücu­dundaki sinir sistemi, sindirim sistemi, do­laşım sistemi vs. alt sistem olarak ele alına­bilir. Dolayısıyla insan vücudunu anlaya­bilmek bu alt sistemleri anlamaya bağlıdır. Bu alt sistemlerden birinde meydana gele­cek bir bozukluk diğer alt sistemleri ve gi­derek tüm vücudu olumsuz yönde etkileye­cektir. Yine toplum düzeni bir sistem olarak düşünülebilir. İktisadi, siyasi, hukuki, ahlâ­ki, ailevi vb. müesseseler, bu sistemin par­çaları olarak karşımıza çıkarlar.

Dolayısıyla bir toplum düzenini anla­mak, ona müdahale etmek ve kontrol et­mek; ancak bu alt sistemlerin ve bunlar ara­sındaki etkileşimin anlaşılmasıyla müm­kündür. Günlük yaşantılarında insanlar kendilerini çevreleyen pek çok sistemle karşı karşıyadırlar. Haberleşme, para, ula­şım, basın, eğitim., vb.

Belirli bir bütün (insan, devlet, toplum, organizasyon vs.), sistem yaklaşımıyla ana­liz edileceği zaman temel olarak aşağıdaki soruların cevabı araştırılmaktadır.

-  Bu sistemin önemli parçalan neler­dir?

- Bu parçaları birbirine bağlayan ve bir­biriyle uyumunu sağlayan süreçler neler­dir?

- Bu süreçlerin özellikleri nelerdir?

- Sistemin amaçları nelerdir? Sistemler, kapalı ve açık sistem olmak

üzere iki değişik türde incelenebilir: Kapalı sistemler, çevresinden etkilenmeyen sis­temlerdir. Açık sistemler, çevresinden bil­gi, enerji ve materyal (bunlara "girdi" adı verilir) alır; değişme sürecine tabi tutar ve değişik formlarda (bunlara "çıktı" adı veri­lir) çevreye yani diğer sistemlere gönderir. Kapalı sistemlerde sistemin sadece iç işle­yişi ile ilgili faktörler dikkate alınıp dış fak­törler yok sayılırken (veya varsayıldığı hal­de analiz ve kararlarda dikkate alınmaz­ken), açık sistemlerde çevresiyle karşılıklı etkileşimden sözedilir. Açık sistemler sü­rekli olarak çevrelerinden girdi alırlar ve di­namik bir denge içinde faaliyette bulunur­lar. Çevresinde meydana gelen değişmelere göre iç bünyelerinde de değişiklikler yapa­rak dengelerini korurlar. Sürekli olarak gir-di-değişme-çıkü ilişkisi sözkonusudur. Bir sistemin çıktısı diğer bir sistemin girdisi olabilir. Yeni doğmuş bir bebeğin tutum ve davranışları kapalı sisteme, yetişmiş bir in­sanın tutum ve davranışları açık sisteme benzetilebilir.

Açık sistemlerin çevrelerindeki değiş­melere göre kendilerini ayarlayabilmeleri geribcsleme (feedback) süreciyle sağlanır. Geribesleme yoluyla sistemler faaliyetleri­ni değerlendirme ve gerekirse düzenleme imkânı bulurlar. Geribesleme, girdi-değiş-me-çıktı bağlantısı içerisinde sistemden el­de edilen çıktıların dinamik dengenin sağlanabilmesi için sisteme tekrar girdi ola­rak verilmesidir. Kısaca sonucun sebebe tekrar bağlanmasıdır. Kendi kendisini ayar­layan bir sistem, davranışını önceden tayin edilmiş belirli bir kriter etrafında koruyabilmek için sonucun bir kısmım tekrar (girdi olarak) kullanır. Buzdolabının çalışma tarzı bu konuda verilen en yaygın örneklerden biridir: Buzdolabı motora bağlı bir termo­metre sayesinde ısısını devamlı olarak ayar­layabilmekledir. Yani buzdolabı bir anlam­da soğukluk derecesinden haberdar olarak kendi sistemini ayarlamaktadır.

Geribesleme, pozitif veya negatif olabi­lir. Negatif geribesleme herhangi bir sistem veya alt sistemin davranışı hakkında bilgi toplaması ve bu bilgiyi önceden belirlenmiş standartlarla veya amaçlarla mukayese et­mesi halinde sözkonusu olur. Mesela vücu­dun belirli bir ısıyı muhafaza etmek yönün­de bir mekanizması vardır. Vücud ısısı dü­şünce, negatif geri besleme yoluyla orga­nizma kendi kendisini dengelemeye çalışır (vücud titremesi gibi). Pozitif geribesleme ise çıktıların önceden belirlenmiş standart veya amaçlardan farklılaşmasını sağlar ya da sapmaları artırır. Negatif geribesleme, önceden belirlenmiş standartlara döndür­mek sureliyle istikran sağlar ve dengeyi ko­rumaya çalışırken pozitif geribesleme sis­temdeki değişme ve sapmaları teşvik eder. Yani negatif geri beslemede sonuç sebebe aksi yönde tesir etmesine karşılık, pozitif geribeslemede aynı yönde etki eder.

Bir sistem içinde pozitif geribesleme da­ima bir değişmeye, dengeden çıkmaya işa­ret eder. Kontrolden çıktığı zaman daima maksimuma veya sıfıra kaçma eğilimi gös­terir. Bir toplumda meydana gelen huzur­suzluklar, çalkantılar pozitif geri besle­meyle açıklanabilir. Belirli değerleri, de­ğişmeyen inançları, Örf ve âdetleri, yani kendilerini murakabe ve kontrol edebile­cekleri standartları olmayan toplumlarda; herhangi bir sebeble başlayan bir değişme

(olumlu, olumsuz farketmez) toplumu hızı giderek artan bir şekilde etkisi altına ala­caktır. Kargaşa, çöküntü, iktisadi veya siya si bunalımlar gibi olumsuz değişmeler top­lumu giderek sıfır noktasına ve yok olmaya götürürken sürekli büyüme ve iktisadi ge­lişmeler de aynı sonucu ortaya çıkaracaktır. Bu durumda tehlikeden kurtulmanın iki yo­lu vardır: Ya sisteme dışardan müdahale edilir ya da sistemin girdileri tükenir.

Sistem yaklaşımı bilim dünyasında en çok kabul görmüş bir analiz yöntemidir ve evrensel bir nitelik taşıdığı iddia edilmekte­dir. Gerçekten de sosyal olay ve olguları açıklamada oldukça Önemli bir yeri olan sistem yaklaşımının sağladığı birçok fayda­sı bulunmaktadır; a) tç ve dış çevre faktör­lerini bir bütün olarak ele alma imkânı verir b) Problemlerini yer alabileceği alanlar hakkında kapsamlı bir sınıflama yapar, c) Problemleri teşhis etmede "bir tek sebep" üzerinde durma alışkanlıklarına fırsat ver­mez ve nihayet d) Sistemi bir bütünlük için­de ele alarak çözümler geliştirme imkânı verir. Ancak sistem yaklaşımının bazı ek­siklik ve yetersizliklerinden söz edilebilir; önce sistem yaklaşımı mevcud olanı analiz etmeye ve çözümlemeye yöneliktir. Bu se­beple içinde bulunulan anı ve durumu ince­ler. Sistemin geçmiş ve gelecekle bağı ko­puktur. Olanla olması gereken arasındaki bağın kapalı olması, beraberinde bir ölçü­süzlük ve değersizlik getirmektedir. İkinci olarak sistem, birinci özelliğe bağlı olarak herşeyde ve her an değişmenin kaçınılmaz olduğu fikrini taşımaktadır. Harhangi bir sebeple sistemde meydana gelen bir değiş­me diğerlerini de değiştirecektir. Böylece sorumsuz ve ölçüsüz değişme yeni yeni de­ğişmelerin hem sebebi hem de sonucu olmaktadır. Halbuki her alanda ve sürekli de­ğişme beraberinde bir takım felâketleri de getirebilir. Diğer taraftan toplumun bir üye si olarak insan ele alınacak olursa, onun di­ğer insanlarla olan ilişkilerinin ahlâki, hu­kuki, iktisadi, siyasi vs. yönleri bulunmak­tadır. İnsan bu alt sistemlerden özellikle ahlâki ve hukuki yönleriyle kısmen değiş­meme durumundadır. Bu insan için bir de­ğer ve ölçü anlamına gelir. Dolayısıyla bu değişmezlik yönüyle de, kendisinin diğer yönlerini ve diğer insanları etkileyen bir Özellik arzeder. Mesela ekonomik sıkıntıla­rı sebebiyle bir insan gayri ahlaki ve haram sayılabilecek davranışları benimseyemez. Halbuki sistem yaklaşımı, bu tür değişme­leri de kabul etmektedir. Üçüncü ve son ola­rak sistem yaklaşımında kendisinden daha büyük bir sistem sözkonusu olduğunda (ekonomi, eğitim vb.) insan da diğer alt sis­temlerden biri gibi değerlendirilmektedir. İnsan diğerlerinden farklı bir değer ve özel­liğe sahip değilmiş gibi ele alınmaktadır. Ömer DİNÇER