Cinler ve Büyü - Yrd.Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Beyan yayınları, İst-1995

 

 

  1. Cin nedir ? (S.17-19)

     Cin kelimesi, "Örtmek, gizlemek" anlamına ge­lenkökünden türemiştir ve görülmeyen varlıklâra bu isim verilmiştir. Melekler, Cinler, kabirde,
bulunanlar ve ev yılanları bu özelliklerinden dolayı bu ad altında zikredilmişlerdir. (cinn) kelimesi deyine cin ve şeytân anlamında kullanılmaktadır.Câhiliye döneminde Arapların, meleklere de cin de­diklerini bilmekteyiz. Cin kelimesinin Latince "Genius" kelimesinden alındığı da iddia edilmektedir. Cinlerin tek bir ferdine "Cinnî" denilmektedir "Can" kelimesi de Cin ile müteradiftir.Gûl, İfrit ve
Silâtlar cinlerin muhtelif şekilleridir.                                   

Cinlerin varlığı ilk asırlardan beri kabul edile gelmiştir. Yahudiler, Hristiyânlar ve daha önceki milletler cinlerin varlığından haberdâr idiler. İs­lâm'da da bütün mezheplerin cinlerin varlığını kabul ettikleri kaydedilmektedir. Tebliğleri İlâhî vahye dayanan bütün Peygamberler cinlerin varlığın-dan bahsettikleri için, bu konu insanlarda zaruri  ilim meydana getirecek seviyeye ulaşmıştır. Kur'ân da cinlerin varlığmi haber vermiştir.

Cinlerin tarifinde ittifak edilememiştir. Ancak müslümanlann ortak bir telakkisine göre cinler, be­denleri ateş, hava, râyiha gibi maddelerden teşekkül etmiş, akıl ve irade sahibi, latîf, görünmez varlık­lardır. Bu özelliklerinden dolayı da duyu organ­larımızdan gizli bulunmaktadırlar. Bu açıdan ken­dilerine cin denilmiştir. Bu niteliklerinden dolayı, şeytân ve meleklerin de bu kapsama girdikleri yu­karda kaydedilmişti. Bu duruma göre ruhanî ve cev-herî varlıklar üçe ayrılabilir:

 

 1.sadece hayra hizmet eden varlıklar ki bunlar meleklerdir

 2.sadece şerre çalışan varlıklar ki bunlar şeytânlardır.

 3.Hayırlıları ve şerlileri bulunan varlıklar ki, bunlar da cinlerdir.

Hayırlılarının ve şerlilerinin bulunması açısın­dan cinler insanlara benzemektedir. Bu yüzden birçok âyette cin, ins karşıtı olarak, geçmektedir. Cinlerin de hayırlıları ve şerlileri olduğuna göre in­sanlar gibi mü'minleri, kâfirleri vardır ve her iki sınıfın 'fırkalarının mevcut olduğu zikredilmekte­dir.

Cinler, dumansız ateşten yaratılmışlardır.(8) Hz. Peygamber de bir hadislerinde meleklerin nur­dan, cinlerden alevli bir ateşten yaratıldığını haber

vermîşlerdir.

 

  1. Cinler’in haber çalması (S.61-62)

 

       Kurân-ı Kerim'inde, cinlerin artık gök katlarına çıkıp, oralara yerleşerek Mele-i A'lâ'yı (Yüce Toplu­luğu) dinlemeyeceklerini, meleklerin konuşmalarını işlemeyeceklerini, kulak hırsızlığına kalkışanların gönderilen ışınlarla imha edileceğini bildiriyor.

Cinler de artık göklerden kovulduklarını, haber çalma işlemine son verildiğini, üzerlerine ışınlar havale edilerek kovulduklarını söylüyorlar: "Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve ışınlarla doldu­rulmuş bulduk. Ve biz, onun dinle mahsus oturma yerlerinde oturur (gayb haberlerini dinlemeye çalışır)duk. Artık şimdi kim dinletmistese, kendisini gözetleyen bir ışın bulur. ısacası cinler, gök katlarından kovulmuş, semavi haberleri çalmaktan, bunu dostlarına iletmekten menedilmişlerdir.

Acaba yönünü göklere çevirmiş, uzay çalışmalarını başlatmış, haberleşme ağlarını kurmaya, gökleri fethetmeye çalışan insanoğlu ne kadar ileriye gide­bilecek? Cinlerin ulaştığı noktalara kadar ulaşıp, oranın kapalı olduğunu, ötelere gidilemeyeceğini, melekler âleminin haberlerinin dinlenilemeyeceğini, burayı dinlemek isteyen, bu haberleri elde etmek is­teyenlerin gönderilen ışınlarla imha edildiğini an­layıp, uzayda gidebileceği son bir sınır olduğunu, onun dışına çıkmaya izin verilmediğini görebilecek mi? Bunun için insanoğlunun daha ne kadar çalış­ması gerekecek? Bunlar şimdilik mechûlümüzdür.

 

  1. Hz. Peygamber’in cinlere Kur’an okuması (S.80-81)

 

     Daha önce cinlerin de akıl ve irâde sahibi olma­ları açısından mükellef olduklarını, Peygamberlerin davetine muhatap olduklarım, içlerinde inanan ve inanmayanların bulunduğunu kaydetmiştik, İslâm âlimleri, cinlerin de Hz, Peygamber'e imân etmekle mükellef oldukları görüşündedirler. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'in bazı âyetleri insanların yanında cinlere de hitâb etmektedir: "Ey insan ve cin toplulukları! Si­zin de hesabınızı alacağız. Öyleyken Rabbinizin ni­metlerinden hangisini yalanlarsınız? Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçme­ye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsnız? Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir ateş ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Gök yarılıp da gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği za­man haliniz nice olur? Öyleyken Rabbinizin nimetle­rinden hangisini yalanlarsınız? O gün ne insana ve ne cine suçu sorulur. Öyleyken, Hobinizin nimetle­rinden hangisini yalanlarsınız"

 

Kur'ân-ı Kerîm'den, insanların ve cinlerin şey­tânlarından her peygamber için düşmanlar kılındığını anlıyoruz. Kur'ân'da, "Ey cin ve insan toplu­luğu! Size âyetlerimi anlatan, bugünle karşılaşa cağınıza dair sizi uyaran Resuller gelmedi mi ?"(79 buyrularak cinlere de peygamberler gönderi diği, Allah'ın buyruklarının tebliğ edildiği açıklanmıştır. Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, Peygamberlerin tebliğlerine uymayan, Cenâb-ı Hakk'ın buyruklarına itaat et­meyen cinlerin de insanlar gibi Cehennem'e atıla­cakları açıkça bildirilmektedir:

"Allah, 'Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmet-leriyle beraber ateşe girin' der. Her ümmet ateşe gir­dikçe kendi yoldaşına lanet eder..

"Andolsun ki, Cehennem için de Birçok cin ve in­san yarattık, onların kalbleri vardır ama anlamaz­lar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha sapıktırlar Verilen söz, gerek cinlerden ge­rekse insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, on­ların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsran da idiler. âyette ise, cinlerin de insanlar gibi Allah'a kulluk yapmakla mükellef tutuldukları ke­sin olarak bildirilmektedir:

"Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yarattım"       

 

 

  1. Cinler’in şekil değiştirmeleri (S.135-136)

      İslâm âlimlerinin diğer bir kısmı ise, melek, cin .ve şeytânların kendi irâde ve istekleriyle yaratılış­larını değiştirmeye, aslî şekillerinden başka sureta girmeye kudretlerinin bulunmadığı görüşündedirler. er-Râzî, cinlerin başka şekillere, diğer insanların suretlerine girebildiklerinin kabulü halinde, dünya­da insanlara güvenin kalmayacağını, bir kişinin ar­kadaşının, dostunun, babasının, karısı ve çocuğunun cin değil de kendileri olduğunun bilinemeyeceğini kaydetmektedir.Yine er-Râzî, onların Peygam­berlerin sûretlerine giremeyeceği, aksi takdirde Din ve Şeriattan olan hiçbir şeye güven kalmaya­cağını, âlim ve zâhidlerin suretine de giremeyecekle­rini, aksi halde onları öldürmenin, memleketlerini harap etmenin, Eserlerini parçalamanmanın insannlara vâcib olması gerektiğini söylemektedir. Muhammed b. Hüseyn Ebû Ya'lâ el-Ferrâ ise,Allah'ın irade ve kudretiyle yapması müstesna, cin, şeytân ve meleklerin aslî şekillerini değiştiremeyeceklerini, onların kendiliklerinden başka kılık ve şekillere gir­melerinin mümkün olmadığını söylemiştir. El-Ferrâ, cin, şeytân ve meleklerin kendi iradeleriyle bunu ya­pabilmeleri için yaratıldıkları aslî bünyelerinin bo­zularak, vücudlarının parçalara ayrılması gerek­tiğini, böyle bir durumda ise hayatlarının sona ereceğini, bu açıdan onların başka şekillere girmeler­inin mümkün olmadığını kaydetmektedir. Yine O, Cebrail'in (a.s.) Dihyetü'l-Kelbî, İblîs'in Süraka b. Mâlik şekline girmeleri gibi olayların ancak Allah'ın iradesiyle meydana gelebileceğini, Cebrail'in (a.s.) Hz. Meryem'e "Düzgün bir insan suretinde görünme­sinin" de Böyle olduğunu belirtmiştir.

 

  1. Cinlerle evlenmek (S.168)

        Sonuç olarak, insanlarla cinler arasında nikâhın mümkün olmadığını, konuyla ilgili olarak zikredilen dinî delillerin sadece bunun caiz olmadığını değil, aynı zamanda böyle bir şeyin fiilen imkân dâhilinde olmadığına delâlet ettiğini kaydetmek durumun­dayız. Halk arasında rastlanılan bu tür rivayetlerin asılsız olduğu, cinlerle evli olduğunu ileri süren kim­selerin ise ruhsal açıdan rahatsız oldukları, ve tedaviye ihtiyaçları olduğu hatıra gelmektedir.

 

  1. Cinler kaybolan yada çalınan şeyler bilebilirler mi ? (S.262)

 

  Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli âyetlerinde gaybı Al­lah'tan başkasının bilemeyeceği haber verilmekte­dir:  

"Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağa, Yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı ku­ruyu -ki apaçık kitap'dadır- ancak O bilir"

"Göklerin ve Yerin gaybı Allah'a aittir.

 

"De ki: Göklerde ve Yerde gaybı Allahtan' başka bilen yoktur."

"O gaybı bilendir, gaybına da kimseyi vâkıf kılmaz"

"Oına Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi?, diyorlar. De ki: 'Gayb Allah'ındır Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

Bu âyetlerin ışığında gaybı Allah'tan başka­sının bilmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkmak­tadır. Yine Kur'ân-ı Kerîm'den, kendisinden başka­sının vâkıf olması mümkün olmayan gaybı, Allah'ın dilediği peygamberlerinden bazılarına bildirdiğini öğrenmekteyiz:

"...Allah size gaybı bildirecek değildir, fakat O,
peygamberlerden dilediğini seçip, ona gaybı bildi­
rir. "

 

  1. Hz. Peygamber’e büyü yapılması (S.291-292)

 

           Hz. Peygamber'e "sihirin etki ettiğini kabul   ettiğimizde karşımıza çıkacak bir problem de şudur: Daha önceki bölümde kaydedildiği üzere sihirin bir kısmının cinlerle irtibat yoluyla, onları kullanarak yapıldığı ileri sürülmektedir. Bu iddiada bulunanla­ra göre cin, sihir yapılan kimseye gelerek onu etkile­mekte, çarpmakta, hastalandırmaktadır. Biz bu hu­ susun isbâtının pek mümkün olmadığını kaydetmiş-  tik. Geriye diğer bir yol kalıyor ki o da, cin ya da şeytanların telkin yoluyla bir kimseyi etki altına al­malarıdır. Her iki yolla da, Hz. Peygamber'e, sihir yapılarak, cinler kullanılarak sihirbazlarca tesir  edilmesi söz konusu olamaz. O'na (s.a.v.), cinlerin ya  da şeytanlann çarpmasını, ya da telkinde bulunmasını, kendilerinin bundan etkilenmelerim kabul etmek mümkün değildir. Buna Peygamberlik sıfat- ları ve makamı mânidir, bunu tartışmaya gerek yoktur. Ayrıca bu husus Kur'ân-ı Kerimi    adı geçen  âyetlerine ve bu konudaki sahih hadisle  aykırıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de, müşriklerin Hz.Peygamber'e bü­yülenmiş diye iftira ettikleri haber verilmektedir:

 

"Seni dinledikleri zaman neye kulak verdikleri­ni ve gizli toplantılarında zâlimlerin:   "Siz  sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediklerini Biz çok iyi biliriz." "Bu zâlimler inananlara: "Siz sa­dece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediler."                         

Bazı sahih hadislerde de, Hz. Peygamber'in Al­lah'ın izniyle şeytanın şerrinden emin olduğu haber verilmektedir.