Cinler ve Büyü - Yrd.Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Beyan yayınları, İst-1995
Cin kelimesi,
"Örtmek, gizlemek" anlamına gelenkökünden
türemiştir ve görülmeyen varlıklâra
bu isim verilmiştir. Melekler, Cinler, kabirde,
bulunanlar ve ev
yılanları bu özelliklerinden dolayı
bu ad altında
zikredilmişlerdir. (cinn) kelimesi deyine
cin ve şeytân anlamında kullanılmaktadır.Câhiliye
döneminde Arapların, meleklere de cin dediklerini
bilmekteyiz. Cin kelimesinin Latince "Genius"
kelimesinden alındığı da iddia edilmektedir.
Cinlerin tek bir ferdine "Cinnî" denilmektedir
"Can" kelimesi de Cin ile müteradiftir.Gûl,
İfrit ve
Silâtlar cinlerin muhtelif
şekilleridir.
Cinlerin varlığı ilk asırlardan beri kabul edile gelmiştir. Yahudiler, Hristiyânlar ve daha önceki milletler cinlerin varlığından haberdâr idiler. İslâm'da da bütün mezheplerin cinlerin varlığını kabul ettikleri kaydedilmektedir. Tebliğleri İlâhî vahye dayanan bütün Peygamberler cinlerin varlığın-dan bahsettikleri için, bu konu insanlarda zaruri ilim meydana getirecek seviyeye ulaşmıştır. Kur'ân da cinlerin varlığmi haber vermiştir.
Cinlerin tarifinde ittifak edilememiştir. Ancak müslümanlann ortak bir telakkisine göre cinler, bedenleri ateş, hava, râyiha gibi maddelerden teşekkül etmiş, akıl ve irade sahibi, latîf, görünmez varlıklardır. Bu özelliklerinden dolayı da duyu organlarımızdan gizli bulunmaktadırlar. Bu açıdan kendilerine cin denilmiştir. Bu niteliklerinden dolayı, şeytân ve meleklerin de bu kapsama girdikleri yukarda kaydedilmişti. Bu duruma göre ruhanî ve cev-herî varlıklar üçe ayrılabilir:
|
1.sadece hayra hizmet eden varlıklar ki bunlar meleklerdir
2.sadece şerre çalışan varlıklar ki bunlar şeytânlardır.
3.Hayırlıları ve şerlileri bulunan varlıklar ki, bunlar da cinlerdir.
Hayırlılarının ve şerlilerinin bulunması açısından cinler insanlara benzemektedir. Bu yüzden birçok âyette cin, ins karşıtı olarak, geçmektedir. Cinlerin de hayırlıları ve şerlileri olduğuna göre insanlar gibi mü'minleri, kâfirleri vardır ve her iki sınıfın 'fırkalarının mevcut olduğu zikredilmektedir.
Cinler, dumansız ateşten yaratılmışlardır.(8) Hz. Peygamber de bir hadislerinde meleklerin nurdan, cinlerden alevli bir ateşten yaratıldığını haber
vermîşlerdir.
Kurân-ı Kerim'inde, cinlerin artık gök katlarına çıkıp, oralara yerleşerek Mele-i A'lâ'yı (Yüce Topluluğu) dinlemeyeceklerini, meleklerin konuşmalarını işlemeyeceklerini, kulak hırsızlığına kalkışanların gönderilen ışınlarla imha edileceğini bildiriyor.
Cinler de artık göklerden kovulduklarını, haber çalma işlemine son verildiğini, üzerlerine ışınlar havale edilerek kovulduklarını söylüyorlar: "Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve ışınlarla doldurulmuş bulduk. Ve biz, onun dinle mahsus oturma yerlerinde oturur (gayb haberlerini dinlemeye çalışır)duk. Artık şimdi kim dinletmistese, kendisini gözetleyen bir ışın bulur. ısacası cinler, gök katlarından kovulmuş, semavi haberleri çalmaktan, bunu dostlarına iletmekten menedilmişlerdir.
Acaba yönünü göklere çevirmiş, uzay çalışmalarını başlatmış, haberleşme ağlarını kurmaya, gökleri fethetmeye çalışan insanoğlu ne kadar ileriye gidebilecek? Cinlerin ulaştığı noktalara kadar ulaşıp, oranın kapalı olduğunu, ötelere gidilemeyeceğini, melekler âleminin haberlerinin dinlenilemeyeceğini, burayı dinlemek isteyen, bu haberleri elde etmek isteyenlerin gönderilen ışınlarla imha edildiğini anlayıp, uzayda gidebileceği son bir sınır olduğunu, onun dışına çıkmaya izin verilmediğini görebilecek mi? Bunun için insanoğlunun daha ne kadar çalışması gerekecek? Bunlar şimdilik mechûlümüzdür.
Daha önce cinlerin de akıl ve irâde sahibi olmaları açısından mükellef olduklarını, Peygamberlerin davetine muhatap olduklarım, içlerinde inanan ve inanmayanların bulunduğunu kaydetmiştik, İslâm âlimleri, cinlerin de Hz, Peygamber'e imân etmekle mükellef oldukları görüşündedirler. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'in bazı âyetleri insanların yanında cinlere de hitâb etmektedir: "Ey insan ve cin toplulukları! Sizin de hesabınızı alacağız. Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsnız? Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir ateş ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Gök yarılıp da gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur? Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? O gün ne insana ve ne cine suçu sorulur. Öyleyken, Hobinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız"
Kur'ân-ı Kerîm'den, insanların ve cinlerin şeytânlarından her peygamber için düşmanlar kılındığını anlıyoruz. Kur'ân'da, "Ey cin ve insan topluluğu! Size âyetlerimi anlatan, bugünle karşılaşa cağınıza dair sizi uyaran Resuller gelmedi mi ?"(79 buyrularak cinlere de peygamberler gönderi diği, Allah'ın buyruklarının tebliğ edildiği açıklanmıştır. Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, Peygamberlerin tebliğlerine uymayan, Cenâb-ı Hakk'ın buyruklarına itaat etmeyen cinlerin de insanlar gibi Cehennem'e atılacakları açıkça bildirilmektedir:
"Allah, 'Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmet-leriyle beraber ateşe girin' der. Her ümmet ateşe girdikçe kendi yoldaşına lanet eder..
"Andolsun ki, Cehennem için de Birçok cin ve insan yarattık, onların kalbleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha sapıktırlar Verilen söz, gerek cinlerden gerekse insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsran da idiler. âyette ise, cinlerin de insanlar gibi Allah'a kulluk yapmakla mükellef tutuldukları kesin olarak bildirilmektedir:
"Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yarattım"
İslâm âlimlerinin diğer bir kısmı ise, melek, cin .ve şeytânların kendi irâde ve istekleriyle yaratılışlarını değiştirmeye, aslî şekillerinden başka sureta girmeye kudretlerinin bulunmadığı görüşündedirler. er-Râzî, cinlerin başka şekillere, diğer insanların suretlerine girebildiklerinin kabulü halinde, dünyada insanlara güvenin kalmayacağını, bir kişinin arkadaşının, dostunun, babasının, karısı ve çocuğunun cin değil de kendileri olduğunun bilinemeyeceğini kaydetmektedir.Yine er-Râzî, onların Peygamberlerin sûretlerine giremeyeceği, aksi takdirde Din ve Şeriattan olan hiçbir şeye güven kalmayacağını, âlim ve zâhidlerin suretine de giremeyeceklerini, aksi halde onları öldürmenin, memleketlerini harap etmenin, Eserlerini parçalamanmanın insannlara vâcib olması gerektiğini söylemektedir. Muhammed b. Hüseyn Ebû Ya'lâ el-Ferrâ ise,Allah'ın irade ve kudretiyle yapması müstesna, cin, şeytân ve meleklerin aslî şekillerini değiştiremeyeceklerini, onların kendiliklerinden başka kılık ve şekillere girmelerinin mümkün olmadığını söylemiştir. El-Ferrâ, cin, şeytân ve meleklerin kendi iradeleriyle bunu yapabilmeleri için yaratıldıkları aslî bünyelerinin bozularak, vücudlarının parçalara ayrılması gerektiğini, böyle bir durumda ise hayatlarının sona ereceğini, bu açıdan onların başka şekillere girmelerinin mümkün olmadığını kaydetmektedir. Yine O, Cebrail'in (a.s.) Dihyetü'l-Kelbî, İblîs'in Süraka b. Mâlik şekline girmeleri gibi olayların ancak Allah'ın iradesiyle meydana gelebileceğini, Cebrail'in (a.s.) Hz. Meryem'e "Düzgün bir insan suretinde görünmesinin" de Böyle olduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak, insanlarla cinler arasında nikâhın mümkün olmadığını, konuyla ilgili olarak zikredilen dinî delillerin sadece bunun caiz olmadığını değil, aynı zamanda böyle bir şeyin fiilen imkân dâhilinde olmadığına delâlet ettiğini kaydetmek durumundayız. Halk arasında rastlanılan bu tür rivayetlerin asılsız olduğu, cinlerle evli olduğunu ileri süren kimselerin ise ruhsal açıdan rahatsız oldukları, ve tedaviye ihtiyaçları olduğu hatıra gelmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli âyetlerinde gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceği haber verilmektedir:
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağa, Yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu -ki apaçık kitap'dadır- ancak O bilir"
"Göklerin ve Yerin gaybı Allah'a aittir.
"De ki: Göklerde ve Yerde gaybı Allahtan' başka bilen yoktur."
"O gaybı bilendir, gaybına da kimseyi vâkıf kılmaz"
"Oına Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi?, diyorlar. De ki: 'Gayb Allah'ındır Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."
Bu âyetlerin ışığında gaybı Allah'tan başkasının bilmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yine Kur'ân-ı Kerîm'den, kendisinden başkasının vâkıf olması mümkün olmayan gaybı, Allah'ın dilediği peygamberlerinden bazılarına bildirdiğini öğrenmekteyiz:
"...Allah size gaybı bildirecek
değildir, fakat O,
peygamberlerden
dilediğini seçip, ona gaybı bildi
rir.
"
Hz. Peygamber'e "sihirin etki ettiğini kabul ettiğimizde karşımıza çıkacak bir problem de şudur: Daha önceki bölümde kaydedildiği üzere sihirin bir kısmının cinlerle irtibat yoluyla, onları kullanarak yapıldığı ileri sürülmektedir. Bu iddiada bulunanlara göre cin, sihir yapılan kimseye gelerek onu etkilemekte, çarpmakta, hastalandırmaktadır. Biz bu hu susun isbâtının pek mümkün olmadığını kaydetmiş- tik. Geriye diğer bir yol kalıyor ki o da, cin ya da şeytanların telkin yoluyla bir kimseyi etki altına almalarıdır. Her iki yolla da, Hz. Peygamber'e, sihir yapılarak, cinler kullanılarak sihirbazlarca tesir edilmesi söz konusu olamaz. O'na (s.a.v.), cinlerin ya da şeytanlann çarpmasını, ya da telkinde bulunmasını, kendilerinin bundan etkilenmelerim kabul etmek mümkün değildir. Buna Peygamberlik sıfat- ları ve makamı mânidir, bunu tartışmaya gerek yoktur. Ayrıca bu husus Kur'ân-ı Kerimi adı geçen âyetlerine ve bu konudaki sahih hadisle aykırıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de, müşriklerin Hz.Peygamber'e büyülenmiş diye iftira ettikleri haber verilmektedir:
"Seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantılarında zâlimlerin: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediklerini Biz çok iyi biliriz." "Bu zâlimler inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediler."
Bazı sahih hadislerde de, Hz. Peygamber'in Allah'ın izniyle şeytanın şerrinden emin olduğu haber verilmektedir.